" Ex libris genellikle kitap kapağının iç tarafında veya ilk sayfalardan birinin üstünde bulunan kitap etiketini veya iyelik yazısını tanımlamak için sıkça kullanılan latince deyiştir. Ekslibris olarak da yazılabilir. İlk ekslibrisin 15. yüzyılda Güney Almanya'da kullanıldığı bilinmektedir.
Ekslibris, kitapseverlerin kitaplarının iç kapağına yapıştırdıkları üzerinde adlarının ve değişik konularda resimlerin yer aldığı küçük boyutlu grafik çalışmalardır. Kitabın kartviziti ya da tapusudur. İngilizce “Bookplate” olarak da bilinen ekslibris, kitap sahibini tanıtır onu yüceltir ve kitabı ödünç alan kişiyi kitabı geri getirmesi konusunda uyarır. Bir mülkiyet işareti, sahiplenme göstergesi olmanın yanında kitabın hırsızlığa karşı korunmasını sağlama işlevinin de olduğu söylenebilir. Sözcük olarak ...’nın kitabı, ...’nın kitaplığına ait veya ...’nın kütüphanesinden anlamına gelir.
Ekslibris önemli bir iletişim aracıdır. Bir ihtiyaç grafiği olarak doğmasına karşın, estetik kaygılarla yapılan özgün yapıtlardır. Sanatı, insanın elleri arasına, kitapların içine kadar getirir, onun büyüleyici sıcaklığını hissettirir. Çok uzun bir geçmişe sahip bu sanat dalı, yapıldığı döneme ait kültürel, tarihsel özellikleri günümüze taşıması nedeniyle de ilgi çekmekte, sanatçılar ve koleksiyoncular arasında önemli bir değiş tokuş objesi olarak kullanılmaktadır."
bu da benim ekslibrisim
30 Eylül 2013
ÇOLUK ÇOCUK
Patti Smith, müzisyen, şair, yazar. Düşüncelerindeki özgürlüğü hayatına da yansıtabilmiş, üretken, cesur, samimi ve inançlı bir kadın. Sanatın en ücra köşelerine kadar sızmış, oradan bize güzel müzikler, şiirler, kitaplar getirmiş. Çoluk Çocuk hayatının bir dönemini anlattığı, bana sanatı daha da bir özendiren harika bir kitap. Farklı olmanın güzelliğini bir kez daha göstererek beni kendime haklı çıkarttı. Kutup yıldızımı belirleme konusunda beni yüreklendirdi. Aklıma yayarak okudum. Cesaretine imrendim, acısına hüzünlendim.
İlişkilerde karşındaki insana kendisini gerçekleştirmesi için destek olmak, onu bütünüyle kabullenip sevmek aslında sadece onu değil kendini de özgürleştirmektir. Patti Smith bunu çok güzel başarabilmiş bence. Bütünüyle kalbime yer edinen bir kitap oldu Çoluk Çocuk. Şarkıları da zaten bir harika. Okuyalım, dinleyelim.
17 Eylül 2013
neyse ki
Yatılı bir yorgunluk vardı evimde günlerdir. Neyse ki gittiler. Ben de evi topladım önce, çamaşırları yıkadım, ütü yaptım. Yatakları yorganları temizleyeyim dedim yorgunluk kırıntıları kalmasın yoksa rüyamda deliler kovalar beni.Ben az biraz deliyim zaten. Olsun. Fazla akıl mı delirtirdi insanı yoksa akılsızlık mı? Düşündüm bir süre, nasılsa vaktim bol. Çay içerken düşünmek en doğrusu dedim, ocağa su koydum. Demine de sevdiğim adamı ekledim. Daha demin gitmişti zaten. Gider gitmez özledim. Ben her şeyi hemen özlerim. Böyleyim işte. Bir de kedileri çok severim. Ne zaman sokakta bir kedi görsem eve götürmek isterim. Bir kez yaptım. Sokakta bulduğum kediyi eve getirdim. 6 yıl yaşadık beraber. Çayı bitirip düşünmekten sıkıldığımda saat öğlen 2 olmuştu bile. Hava öyle dışarı çıkılasıydı ki heveslendim. O hevesle saatlerce yürümüşüm. O kadar ki dönüşte taksiye binmek zorunda kaldım. Üstelik saydım yol boyunca tam 6 tane kedi görmüşüm. Çok acıkmıştım. Acıkmak benim için çoğu zaman büyük sorun. Her an bir şeyler yiyesim vardır mesela. Özellikle uyandığımda felaket acıkmış olurum. Her sabah gözümü açtığımda ilk aklıma gelen şey kayısı kıvamında çift sarılı bir yumurtadır. Yumurtayı düşünürüm bir süre. Kaynamaya başladıktan 2 dakika sonra altını kapatır ve biraz da sıcak suda bekletirsen kayısı kıvamını elde edersin. Eğer hayatımda yumurta olmasaydı sabahları çok mutsuz olurdum eminim. Ne kadar acıklı. Hayat da acıklıdır zaten. Neyse ki ben çoğunlukla mutluyum. Akşam için kendime makarna yaptım. Makarnayı da çok severim. En çok peynirli ketçaplı olanını. Öyle çok yemişim ki neredeyse kusacaktım. Midemin yatışması için yarım saat kıpırdamadan yatmak zorunda kaldım. Sonra sıkıntıdan 3 kere televizyonu açıp 3 dakika kanalları gezip kapattım. Bazen böyle çok sıkılırım ben. Çay içiyim bari dedim. Ocağa su koydum. Demine de sevdiğim adamı ekledim. Yalnızlığıma acıdım yine. Hüznümü örtbas edeyim diye bir kitap alıp saatlere okudum. İyi geldi. Zaten kitap okumak hangi yalnızlığa iyi gelmezdi ki. Baktım saat gecenin 3 ü olmuş. Birazda yatakta okuyup uyuyayım artık dedim. Dişlerimi fırçaladım, pijamalarımı giydim tam yatağa girecekken bilgisayarın fişini çekmediğim aklıma geldi, salona geri döndüm. Kitap ayracımı orda unuttuğumu fark ettim. Benim her şeyde bir hayır vardırlarım genellikle, gün içinde, küçük ayrıntılarla karşıma çıkar. Eğer ben bilgisayarın fişini çekmek için salona geri dönmeseydim kitap okurken uykum gelecekti ve kitap ayracımı bulamayacaktım. Aramak için yataktan kalkacaktım ve uykum kesinlikle kaçacaktı. Bu benim için neredeyse bir felaket demek. Ben kitap uçlarını kıvırmaktan nefret ederim. Hem fişleri de prizde bırakmamak gerekir. Neyse ki her şey yerli yerinde, neyse ki yaşamak aslında öyle keyif verici ki. Çünkü kitaplar var, çay, yumurta ve kediler de.
24 Ağustos 2013
22 Ağustos 2013
07.48
Huzursuz bir olaydan 'oh çok şükür rüyaymış' diyerek uyandım.Hızlıca hazırlanıp vakitlice çıktım. Çünkü ancak hızlı hazırlanırsam vaktinde çıkabiliyorum.Gün bu saatlerde ne kadar da güzel.Güneş yeni açılmış gözlerimin içine baktıkça gülümsedim.Sabah sessizliği beni hep büyülemiştir.Eğer topuklu ayakkabı giymediysem yürümek benim için bir keyif.Neyse ki bugün şanslı günümdeyim.Yürürken ılık bir rüzgar saçlarımın arasından geçip kulağıma fısıldadı "bugün yeni bir gün." Beklenen bir perşembe daha nasıl sıradan görünse de beklenmeyen şeyler hep olur.Evet bugün yeni bir gün ve ben biliyorum güzel şeylere ne kadar hazırsan o kadar yakınsın.Günaydın..
03 Ağustos 2013
acındır acım
Biriyle dertleşecek olsan karşındakinin de nasıl aynı acılar içinde olduğunu anlar vazgeçersin. Kişilerin, olayların farklı olması durumları etkilemez. Çıkan sonucun kalbine vurduğu çarpım değeri değişir bi tek. Bu acının üç katı bendeki, beş katı sendeki. Değil mi ki insanların acı eşikleri farklıdır acıları değil. Aynı tencerede aynı acılarla pişiyoruz. Ağustos güneşi seni de kavuruyor beni de. Serinlemek istediğinde sen denize girersin ben sevişirim. Hepsi bu.
05 Temmuz 2013
12 Haziran 2013
ağaç
Ağaçtır. Hatırlatır, gülümsetir, serinletir, mucizedir, nefestir. Müzik dinletir, şiir yazdırır. Güzelliktir, bilgeliktir, tarihin en eski görgü şahididir. Evrimdir, devrimdir. Doyurur, giydirir,barındırır. Etrafına hayat verir. Yapraklı ağaçlardan oluşan bir bölgede 50 kuş türü yaşayabilir.
Dünyanın en büyük ağaçları sekoyalardır. Yeryüzünde kendini büyük sananlara gülümserler. Bir sekoyanın yanında insan küçücüktür.
Ağaç sessizliktir,dinginliktir. Ormanlar gürültüyü azaltır. Ormanlar, kıyısından geçen 50 metre genişliğindeki bir otobanın trafik gürültüsünü 20-30 desibel azaltır.
Ağaç hayatta kalmak için her ortama uyum sağlayabilir. Yaşamak için gerekirse yalnız olmayı seçer. Ceviz ağacı, köklerinin toksit salgılaması nedeniyle yanında başka bir ağacı barındırmaz.
Ağaç konuşur, dinler. Doğanın şefkatli ruhlarıdır. Sevgi hissi uyandırır. Bu yüzden bir ağaç gördüğümde benim hemen sarılıp öpesim gelir.
Ve ağaç candır. İnsan eliyle idam edilmekten kurtarılmalıdır.
************************
"Ağaçların gövdesinde bulunan yaş halkaları, Bartholomäus Traubeck isimli bir araştırmacı tarafından ses dalgalarına dönüştürülmüş. Traubeck, Playstation’ın içerisine yerleştirilen diskleri okumak için kullandığı göz ile plakçalarınkine benzer bir sistem kurmuş. Ardından ağaç gövdesinden bir ‘plak’ yapmış. Sistem ağaçların gücünü, büyüklüğünü ve yaşını tespit etmek için kullanılan yaş halkalarını sese dönüştürüyor ve ortaya oldukça duygusal bir piyano bestesi çıkıyor.."
**************************
HAYAT AĞACI
Bazıları için hayatta kalmanın, yaşamın, umudun sembolüdür. Çölün ortasında olması etrafında bir ağacın ve belirgin bir su kaynağının olmamasına rağmen 400 yıl bir şekilde hayatta olan ağaç dünya mirası statüsündedir.
*************************
" bir ağacın önünden onu sevmeden, onun var oluşundan
mutluluk duymadan geçilebileceğini aklım almıyor."
dostoyevski
Dünyanın en büyük ağaçları sekoyalardır. Yeryüzünde kendini büyük sananlara gülümserler. Bir sekoyanın yanında insan küçücüktür.
Ağaç sessizliktir,dinginliktir. Ormanlar gürültüyü azaltır. Ormanlar, kıyısından geçen 50 metre genişliğindeki bir otobanın trafik gürültüsünü 20-30 desibel azaltır.
Ağaç hayatta kalmak için her ortama uyum sağlayabilir. Yaşamak için gerekirse yalnız olmayı seçer. Ceviz ağacı, köklerinin toksit salgılaması nedeniyle yanında başka bir ağacı barındırmaz.
Ağaç konuşur, dinler. Doğanın şefkatli ruhlarıdır. Sevgi hissi uyandırır. Bu yüzden bir ağaç gördüğümde benim hemen sarılıp öpesim gelir.
Ve ağaç candır. İnsan eliyle idam edilmekten kurtarılmalıdır.
************************
"Ağaçların gövdesinde bulunan yaş halkaları, Bartholomäus Traubeck isimli bir araştırmacı tarafından ses dalgalarına dönüştürülmüş. Traubeck, Playstation’ın içerisine yerleştirilen diskleri okumak için kullandığı göz ile plakçalarınkine benzer bir sistem kurmuş. Ardından ağaç gövdesinden bir ‘plak’ yapmış. Sistem ağaçların gücünü, büyüklüğünü ve yaşını tespit etmek için kullanılan yaş halkalarını sese dönüştürüyor ve ortaya oldukça duygusal bir piyano bestesi çıkıyor.."
**************************
HAYAT AĞACI
Bazıları için hayatta kalmanın, yaşamın, umudun sembolüdür. Çölün ortasında olması etrafında bir ağacın ve belirgin bir su kaynağının olmamasına rağmen 400 yıl bir şekilde hayatta olan ağaç dünya mirası statüsündedir.
*************************
" bir ağacın önünden onu sevmeden, onun var oluşundan
mutluluk duymadan geçilebileceğini aklım almıyor."
dostoyevski
23 Mayıs 2013
20 Mayıs 2013
sarımsaklasak da mı saklasak
Eğer saklarsan bulurlar. Ortalıkta öylece duranlar kimsenin ilgisini çekmez. Saklı şeyler merak kokarlar. Kokuları burunları heyecanlandırır. Ve insanlar bilmek isterler. Kokunun kaynağını öğrenmek, cesaretlilerse ona dokunmak, bencillerse sahip olmak ... Sakladığımız şey sanki artık sadece bize ait değildir. Ben saklamıyorum. Neyse ki saklamadığım şeyleri kimse görmüyor.Ve hepsi sadece bana ait.
12 Mayıs 2013
06 Mayıs 2013
26 Nisan 2013
Tezer Özlü ,
günlerdir senden kaçıyorum. Seni okumaya korkuyorum mutsuzluğumu perçinleyecek hüzünlerimi ayyuka çıkaracaksın diye. Bu gece yine elimdesin. Kapaktaki resmine bakıyorum uzun uzun. Ne zamandır yaptığım gibi ilk sayfayı okuyorum ve kitabı kapatıyorum. Sonra yine acıları gerçek olamayacak kadar büyük olan insanların öykülerine dönüyorum bazen de sadece hayal ürünü olabilecek kadar akıl dışı hayatların hikayelerini okuyorum. Bu beni bu aralar rahatlatıyor. Bir de kulağıma fısıldayıp fısıldayıp kaçtığın o cümle olmasa : " insanın kendi yalnızlığının sorumluluğunu da, gene kendisinin taşıması gerektiğini kavramalısın"
Bende sende olan bir şey var. İçimin kuytusuna sinmiş bekliyor. Kavurucu bir hüzün. Belki sen onu dışarı çıkartacaksın Öyle olursa eminim beni söyletecek, hatırlatacak, ağlatacak. Buna hazır değilim. Elbette seni okumaya tekrar başlayacağım ama bu gece de değil.
Bende sende olan bir şey var. İçimin kuytusuna sinmiş bekliyor. Kavurucu bir hüzün. Belki sen onu dışarı çıkartacaksın Öyle olursa eminim beni söyletecek, hatırlatacak, ağlatacak. Buna hazır değilim. Elbette seni okumaya tekrar başlayacağım ama bu gece de değil.
02 Nisan 2013
Tatar Çölü
Mehmet Eroğlu "insanlar ikiye ayrılır" demiş, "Tatar Çölü'nü okuyanlar ve
okumayanlar." Okuyan biri olarak hem de daha yeni bitirmişken ve bu kadar beğenmişken kaynadı
parmaklarım hakkında bir şeyler yazmak için. İçim buruldu. Aklım acımasızca eleştiriler savurdu hayatıma. Nelere ne
kadar anlamlar yüklediğimi düşündüm. Çoğu anlamlarımı gereksiz buldum. İsteklerimi gözümün önüne serdim, fazlalığından başım döndü. Sıra sıra dizilmiş kendi Bastiani kalelerimi gördüm, üzüldüm.
Umut, kimi zaman bir zehir gibi yayılırmış insanın içine, acı acı esermiş damarlarında. Kimi zaman da ölümü geciktirecek kadar güçlenir, onu akla bile getirmeyecek kadar kaygısız bırakırmış insanı. Sevinç bile duyabilirmiş insan umut etmekten. Gururun arkasına gizlenmiş utançla karışık bir sevinç. Nietzsche ; umut işkenceyi uzatır, der. Beklemek alışkanlığa dönüşürse ve umut çoktan bir kandırmaca olmuşsa o zaman Nietzsche' ye hak veririm.
Gitmek mi kalmak mı yoksa her ikisinin tam ortasında öylece durup beklemek mi daha zor ? Ah Drago, sana denmedi mi ki hayat beklemez, zaman saygı duruşuna geçmez senin umutların için. Bir tek insan bekler, yanılır. Bekledin de noldu ? 'Haydi bir cesaret'ti yapman gereken, o kadar.
"Ya aslında yanılıyorsa? Ya, gayet sıradan bir yazgıya sahip, sıradan biri olarak yaratılmışsa?"
Umut, kimi zaman bir zehir gibi yayılırmış insanın içine, acı acı esermiş damarlarında. Kimi zaman da ölümü geciktirecek kadar güçlenir, onu akla bile getirmeyecek kadar kaygısız bırakırmış insanı. Sevinç bile duyabilirmiş insan umut etmekten. Gururun arkasına gizlenmiş utançla karışık bir sevinç. Nietzsche ; umut işkenceyi uzatır, der. Beklemek alışkanlığa dönüşürse ve umut çoktan bir kandırmaca olmuşsa o zaman Nietzsche' ye hak veririm.
Gitmek mi kalmak mı yoksa her ikisinin tam ortasında öylece durup beklemek mi daha zor ? Ah Drago, sana denmedi mi ki hayat beklemez, zaman saygı duruşuna geçmez senin umutların için. Bir tek insan bekler, yanılır. Bekledin de noldu ? 'Haydi bir cesaret'ti yapman gereken, o kadar.
"Ya aslında yanılıyorsa? Ya, gayet sıradan bir yazgıya sahip, sıradan biri olarak yaratılmışsa?"
19 Mart 2013
nerden başlasam, nasıl okusam
Öylesine bir yürüyüşten böylesine karlı çıkmak ne hoş oldu. Kendimi karlı sayıyorum çünkü oturduğumuz semtte küçük bir kitapçı buldum bugün. Tahmin edebileceğimden çok daha geniş bir keşif alanı vardı ve ben yaklaşık bir saatimi hevesle kitapların arasında geçirdim. Çay bile ikram etti kitapçı. Bir yandan çay içtim bir yandan eğildikçe akan burnumu silerken bulduğum kitaplara hayretle gülümsedim. Çünkü çoğu oldukça eski basımlardı ve eski basımlı kitap okumak beni her zaman heyecanlandırmıştır.
Yedi tane kitabı bir çırpıda alıverdim. Yürüyüş de iyi geldi hem. Günlerdir asgari düzeyde hareketle yaşayan bacaklarım da bayram etmiş oldu. Evimden yürüyerek on dakika uzaklıkta böyle bir kitapçının olması beni hazine bulmuş gibi sevindirdi.( walla ) :) Şimdi ben bunları okumaya nerden başlasam ,nasıl okusam !!
Yedi tane kitabı bir çırpıda alıverdim. Yürüyüş de iyi geldi hem. Günlerdir asgari düzeyde hareketle yaşayan bacaklarım da bayram etmiş oldu. Evimden yürüyerek on dakika uzaklıkta böyle bir kitapçının olması beni hazine bulmuş gibi sevindirdi.( walla ) :) Şimdi ben bunları okumaya nerden başlasam ,nasıl okusam !!
18 Mart 2013
küçük prens
Senin oradaki insanlar, dedi Küçük Prens, bir bahçenin içinde binlerce gül yetiştiriyorlar ama yine de aradıklarını bulamıyorlar. Aslında aradıkları tek bir gülde ya da bir damla suda bulunabilir. Ama kördür gözler. İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçekleri görebilir.
15 Mart 2013
Hımbıl
İşte neredeyse bütün gün böyle oturdum. Bir dağınıklık, bir rüküşlük. Tembellik tembelliği doğurdu. Adını Hımbıl koydular. Fonda bir müzik, çayım buz gibi olmuş, tek yanağımı büzüp sol gözümü kısan bir sırıtma. Sonra "çocuk neden mahzun oldu ?" -Böyle oturmaktan. "Akıl yaşı kaç bunun ?" -Böyle oturmaktan. "Hep mi böyle oturur?" -Hep. "Doktora gösterin bari."
Son 1 söz : Homo homini lupus ( insan insanın kurdudur.)
07 Mart 2013
Savage Garden
http://www.youtube.com/watch?v=WQnAxOQxQIU
http://www.youtube.com/watch?v=zD8KvL1aFNQ
http://www.youtube.com/watch?v=PXd3KGZTj9k
04 Mart 2013
prozac'ı bırak platon'a bak
"Belki de şu anda yapıyor olmanız gereken, tam da şu anda ne yapıyor olmanız gerektiğini bilmemektir."
21 Şubat 2013
ben bazen
Bazen deli laflarla dolar ağzım, taşar sonra. Kulaklarım duymaz,aklım algılamaz. Söylenir dururum. Başkalarının cümlelerini kendiminkinden ayırt edemem. Kendiminkileri de başkalarından. Düşman düşman, tatlı tatlı, insan insan konuşurum. Dinlemezseniz kırılırım. Alıngan bir kalbim var. Dinleseniz isterim. Sakinlerim öyle. Kendi kendime yazarım. Okumazsanız kırılmam. En çok kendim için yazarım çünkü, kendimi duymak için. Şakısın isterim parmaklarım. Bazen bir kitap sızlanır içimde dolanır ağzımda, ağlaya ağlaya kusarım.Okusanız isterim, siz okudukça rahatlarım sanki. Bazen bir şarkı duyarım ben yazmışım sanırım, hangi dilde olursa farketmez heyecanlanırım.
Bazen birilerine kırgınlıklarım depreşir. Ara sıra kızgınlıkla yer değiştirir. Dönüşür, yayılır aklıma. Nasıl üzülürüm bilseniz, bilseler isterim. Geçecektir ya nasılsa. Bazen güneş öylesine güzel görünür ki kamaşırım, parıldarım. Sokulun isterim yanıma birlikte ısınalım.
Ben bazen daha çok emin olurum; kahkahalar bulaşıcı duygular evrenseldir. Birileri söylemiş: hayat paylaşınca güzelmiş.
Bazen birilerine kırgınlıklarım depreşir. Ara sıra kızgınlıkla yer değiştirir. Dönüşür, yayılır aklıma. Nasıl üzülürüm bilseniz, bilseler isterim. Geçecektir ya nasılsa. Bazen güneş öylesine güzel görünür ki kamaşırım, parıldarım. Sokulun isterim yanıma birlikte ısınalım.
Ben bazen daha çok emin olurum; kahkahalar bulaşıcı duygular evrenseldir. Birileri söylemiş: hayat paylaşınca güzelmiş.
04 Şubat 2013
10 Ocak 2013
08 Ocak 2013
inanç
Dün gece Tolstoy ( İtiraflarım) okuyordum. Uyumadan önce kalktım, bilgisayarı açtım, bunları yazdım :
İnsanın hayata tutunmasını sağlayan en kuvvetli duygu inançtı. İnsanlığın günümüze kadar hayatta kalmasını sağlayan çoğunluk ( atalarımız ) her zaman bir şeylere inandı. Bu inançlar farklılık gösterse de yaşamı değerli kıldı. Tanrı'ya inandılar, İsa'ya, Buda'ya, iyiliğe, ahlaka, kendilerine, doğaya, bir çok şeye. İnsanların seçme özgürlüğü vardı. İstediği herhangi bir şeye inanabilirlerdi. Kimileri ise 'inançsızım' dedi. Öyleyse ölüm onlar için bir çözüm müydü ? olamazdı, nasıl olsundu. Ölüm hiçlikti. Sonsuz bir yok oluştu. Bu yüzden varlığa inandılar, kendi varlıklarına. "Eğer birey için yaşamak gerektiğine inanmasalardı yaşıyor olmazlardı. Eğer insan fani olanın aldatıcı doğasını görmüyor ve fark etmiyorsa fani olana inanıyor demektir. Fani olanın aldatıcı doğasını kavrayabiliyorsa sonsuza inanmak zorundadır. Bir inancı olmadan yaşayamaz." İşte bu yüzden inançsızlıkta da bir inanç vardı. İnançsızlık kişileri var etti ama koca insanlığı bugünlere getiren sadece inançtı. Bilim ışığında aklın ulaşabileceği sonuç, hayatın bir anlamı olmadığıydı. Bir çok ünlü deha böyle düşündü. ( Schopenhauer, Nietzsche gibi ) Ama yaşamaya devam ettiler.
Belki biz yaşamı anlarsak,' niçin yaşıyorum ?' sorusuna gerçek ve tartışmasız bir cevap bulursak artık hayatın bir anlamı kalmayacak ve yaşamak istemeyeceğiz. Bu yüzden de insanlık devam edemeyecek. Çünkü artık bildiğimize göre her şey anlamını yitirecek. Meraksızlık, umutsuzluk yaşama arzumuzu elimizden alacak. Belki Tanrı işte bu yüzden anlamamamızı istedi, bu yüzden insanlık var olduğundan beri hep aynı sorular sorulup duruyor: 'Ben kimim ? Neden var oldum ? Yaşamın amacı ne ? ' Ancak kendi hayatımıza, kendi aklımızca anlamlar verebildik ve bu anlamları yaşadık. Asıl soru hiçbir zaman cevap bulamadı. Belki kurgu böyle, resmin bütününü görmeliyiz. Düzenin gerekliliği bu. İnsanlığın bu zamana kadar gelmesinin nedeni. İnsanlar, hayatın anlamsızlığının karşısında durabilecekleri gücü inançtan aldı. İnanç aklın ermediği sadece kabul ettiği ( ettirildiği ), sarıldığı, bırakmadığı, yüzyıllardır kalbiyle sahip çıktığı bir güçtü.
Kafamda olasılık çok, tek bir sonuç yoktu. Sonuç bendim, aklımdı, kalbimdi, inançlarımdı... İçimde kesinlikle yaşama arzusu vardı, emindim. Çünkü büyük resmin bir parçasıydım.Yalnız olmadığımı düşünüp bilgisayarı kapattım, huzurla uyudum.
İnsanın hayata tutunmasını sağlayan en kuvvetli duygu inançtı. İnsanlığın günümüze kadar hayatta kalmasını sağlayan çoğunluk ( atalarımız ) her zaman bir şeylere inandı. Bu inançlar farklılık gösterse de yaşamı değerli kıldı. Tanrı'ya inandılar, İsa'ya, Buda'ya, iyiliğe, ahlaka, kendilerine, doğaya, bir çok şeye. İnsanların seçme özgürlüğü vardı. İstediği herhangi bir şeye inanabilirlerdi. Kimileri ise 'inançsızım' dedi. Öyleyse ölüm onlar için bir çözüm müydü ? olamazdı, nasıl olsundu. Ölüm hiçlikti. Sonsuz bir yok oluştu. Bu yüzden varlığa inandılar, kendi varlıklarına. "Eğer birey için yaşamak gerektiğine inanmasalardı yaşıyor olmazlardı. Eğer insan fani olanın aldatıcı doğasını görmüyor ve fark etmiyorsa fani olana inanıyor demektir. Fani olanın aldatıcı doğasını kavrayabiliyorsa sonsuza inanmak zorundadır. Bir inancı olmadan yaşayamaz." İşte bu yüzden inançsızlıkta da bir inanç vardı. İnançsızlık kişileri var etti ama koca insanlığı bugünlere getiren sadece inançtı. Bilim ışığında aklın ulaşabileceği sonuç, hayatın bir anlamı olmadığıydı. Bir çok ünlü deha böyle düşündü. ( Schopenhauer, Nietzsche gibi ) Ama yaşamaya devam ettiler.
Belki biz yaşamı anlarsak,' niçin yaşıyorum ?' sorusuna gerçek ve tartışmasız bir cevap bulursak artık hayatın bir anlamı kalmayacak ve yaşamak istemeyeceğiz. Bu yüzden de insanlık devam edemeyecek. Çünkü artık bildiğimize göre her şey anlamını yitirecek. Meraksızlık, umutsuzluk yaşama arzumuzu elimizden alacak. Belki Tanrı işte bu yüzden anlamamamızı istedi, bu yüzden insanlık var olduğundan beri hep aynı sorular sorulup duruyor: 'Ben kimim ? Neden var oldum ? Yaşamın amacı ne ? ' Ancak kendi hayatımıza, kendi aklımızca anlamlar verebildik ve bu anlamları yaşadık. Asıl soru hiçbir zaman cevap bulamadı. Belki kurgu böyle, resmin bütününü görmeliyiz. Düzenin gerekliliği bu. İnsanlığın bu zamana kadar gelmesinin nedeni. İnsanlar, hayatın anlamsızlığının karşısında durabilecekleri gücü inançtan aldı. İnanç aklın ermediği sadece kabul ettiği ( ettirildiği ), sarıldığı, bırakmadığı, yüzyıllardır kalbiyle sahip çıktığı bir güçtü.
Kafamda olasılık çok, tek bir sonuç yoktu. Sonuç bendim, aklımdı, kalbimdi, inançlarımdı... İçimde kesinlikle yaşama arzusu vardı, emindim. Çünkü büyük resmin bir parçasıydım.Yalnız olmadığımı düşünüp bilgisayarı kapattım, huzurla uyudum.
06 Ocak 2013
bugünü kucaklıyorum ve 2013 'ü
Şimdiyi kutluyorum. Çünkü bir kere, bir daha yok. Tanına bakmaz, kokusunu içime çekmez, sesini duymazsam, gözlerinin içine bakıp, olan biteni beynime kaydetmezsem her şeyi unutup gidicem. Geleceği kontrol edeyim diye bugünü pas geçmek istemiyorum. Sürekli geçmişten bahsedip "ben böyleydim, böyle başardım, bunu da yaptım, başıma ne sıkıntılar geldi, bunları yok sayamam o yüzden herkes duysun" diye bugünün zamanını çalmaya da gerek yok. Bugün ,içinde dünü de barındırır zaten. Dünkü sen bugünkünün kardeşidir, arkadaşıdır. Seni sen yapmıştır. Yaşanan tek bir gün eksilseydi hayatımızdan bambaşka biri olurduk. Seni seversen eğer, geçmiş, sadece bir gülümseme olur yüzünde. Bugünü de sevmeyi öğretir sana ve en büyük hediyesi de başkalarının da seni sevmesidir. Ve anı kaçırmamanın ne kadar önemli olduğunu bilirsin. Bugünün tekrarının olmaması, kalbinde, yaşamayı zorunlu kılar. Çünkü insansın, yitip giden her şeye üzülürsün. Çaresi şimdiyi kucaklamak, içine çekmek, aklına kazımak, hatırlanacak güzel bir anı olarak kalmasını sağlamak. Mutlu olmaya bakmak, mutlu etmeye çalışmak. Kırmamak ve kimsenin seni kırmasına izin vermemek. Günü gülümseyerek taçlandırmak hayat kumbarana güzel bir hazine koymak gibidir. İçime sinmiş her gün geçmişimi yeniden şekillendiriyor. Ben olmanın bütün nimetleri üzerimde. Nefes alıyorum ya yeter sanki.
2013 de etrafım yine sevdiklerimle sarılı olsun. Sağlığım en büyük şansım olsun. Hiçbir şey ertelenmesin. Hayallerimin mimarı, içimdeki çocuk büyümesin. Hüzünler göz açıp kapayıncaya kadar geçsin. Sürprizler beni neşelendirsin. Kahkahalarımı her bir yana çekinmeden savurmaya devam edeyim. Gülümsemelerim yayılsın da herkese bulaşsın. Kalbim güm güm atsın, tıka basa dolsun. İçim fıkır fıkır kaynasın. Aklım hazır ve alıcı olsun, üretsin, çağlasın, coşsun. Daha çok mutlu yüz göreyim de sinerji olsun, pozitiflik dolsun, kadehlerimiz huzura tokuşsun. Şükürlerim yerini bulsun.Ve mutlaka bir kaç tane mucize olsun.
Kollarımı iki yana açabildiğim kadar açtım, bekliyorum.
Kimseyi kayırmıyorum. Bu dileklerim isteyen herkes için gerçek olsun.
2013 de etrafım yine sevdiklerimle sarılı olsun. Sağlığım en büyük şansım olsun. Hiçbir şey ertelenmesin. Hayallerimin mimarı, içimdeki çocuk büyümesin. Hüzünler göz açıp kapayıncaya kadar geçsin. Sürprizler beni neşelendirsin. Kahkahalarımı her bir yana çekinmeden savurmaya devam edeyim. Gülümsemelerim yayılsın da herkese bulaşsın. Kalbim güm güm atsın, tıka basa dolsun. İçim fıkır fıkır kaynasın. Aklım hazır ve alıcı olsun, üretsin, çağlasın, coşsun. Daha çok mutlu yüz göreyim de sinerji olsun, pozitiflik dolsun, kadehlerimiz huzura tokuşsun. Şükürlerim yerini bulsun.Ve mutlaka bir kaç tane mucize olsun.
Kollarımı iki yana açabildiğim kadar açtım, bekliyorum.
Kimseyi kayırmıyorum. Bu dileklerim isteyen herkes için gerçek olsun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)