25 Nisan 2012

beni bu havalar mahvetti

Mahvolmuş iyimserliğimle çığırından çıkmış öfkem bir olmuş üzerime geliyor. Kendime dayanma eşiğim günden güne azalıyor. Ben, gün boyu düşündüklerimden değil yaptıklarımdan ibaretim. Düşüncelerim duygularımı, duygularım davranışlarımı yaratıyorsa, davranışlarımdan bir türlü iyileşmeyen düşüncelerim sorumludur diyorum. Boşluklarımın içinde salınıp duruyorum. Kapı eşiğinde bekleyen çocukluğuma yüz vermiyorum. Kendime olabildiğince tarafsız bakmaya çalışsam da yaptıklarımı haklı çıkarabilecek nedenleri arayışım hiç bitmiyor. En kötüsü de sanırım artık bir nedenim kalmadı. Omuz silkip sadece 'işte' diyebiliyorum. 'Neden böylesin' - İşte! Ne kadar inandırıcı olabilirse o kadar işte. Savunmam arsızlığım; yüreğimin arsızlığı.
Sorarsanız anlatıcam. Son nefesini veren bir günahkar gibi dökücem içimi, biliyorum. Ama şimdi çok yalnızım.

22 Nisan 2012

Arabası çamura saplanmış da ondan olmuş. Yoksa bi çay içip gideceklermiş. 27 yıldır evleneceği güne sakladığı bakirliği, ıssız bir tarlada, akşamın bir vakti, çamura saplanmış arabasının arkasında, sarışın bir kızla son bulmuş. Allahtan seviyormuş kızı. Ama nasıl olur da yıllarca beklediği çocukluk aşkının elini bile bir kere tutmuşken, iki günlük bir heyecan bu kadar yerle bir etmiş değerlerini. Sevdiği kız da sırf ona inat beklemediği bir zamanda başkasıyla evlenmemiş mi. On yıllık aşklarını bir inat uğruna hiçe saymamış mı. Mutsuz da olsa, geri dönmek istese de artık çok geç değilmiymiş. O, on yıllık aşka ihanet etmiş ama kendisinin ki başkaymış işte. Yok, o değilmiş de düşündüğü, hiç böyle hayal etmemiş ilk birlikteliğini. En azından bir yatak olsaymış. 5 dakika içinde olup bitmeseymiş de sabaha kadar sindirebilseymiş içine; yeni kavuştuğu erkekliğini. Bütün teni dokunsaymış bari ilk sahibine. Doya doya vicdanını rahatlatacak sözler duysaymış kızdan. Çünkü kız şaşılacak kadar keyifliymiş. Çok şefkatliymiş elleri, nasılsa şefkat beklediği ilk erkeğini unutalı çok olmuş kızın, şimdi yanındaki erkeği sakinleştirme görevini seve seve üstlenebilirmiş. Ama zaman en aceleci haline bürünmüş o akşam. Pişmanlığının, yerini alışılmış erkeklik gururuna bırakacak bir kaç saatleri daha olsaymış, o zaman belki ilk söylediği cümle 'yapmasamıydık keşke' olmazmış. Nasıl söylemiş öyle bir şey. Bu kadar mı kız'mış düşünceleri. Her erkek böyle mi hissedermiş acaba. 27 yaşındaysa evet böyle hissetmesi çok yüksek olasılıkmış. Keşke reşit olduğu gün sevincini sadece bir şişe birayla kutlamakla kalmasaymış. Her şey bir yana  günahkarmış artık. Tanrı affetmiycekmiş. Ortam müsait değilmiş affedilmesine. Arabada olmasa belki bağışlanabilirmiş. Ama neymiş bu hakimiyetsizlik, bu aptalca teslimiyet. Bu kadar hoşuna gitmeseymiş, belki yine affedilebilirmiş. Çok güzelmiş ama napsın. İnsan aklının, yıllarca sahip olduğunu sandığı bütün erdemleri unutacak kadar delirdiği an, bir tek bu an değilmiymiş. Tüm insanları bir yapan, en bilgesini ve cahilini, dinsizini ve azizini, babasını ve annesini aynı insan yapan, dünyanın varoluşuyla var olmuş tek doyumsuz haz, şimdi utandıracak bir tek kendisini mi bulmuş. Herkes o an yaratılış amacının hakkını vermenin zevkiyle bağırıp hayvanlaşmaz mıymış zaten. Hayvani dürtülerine karşı gelen tek bir insan varmıymış dünyada. Olamazmış, çünkü  insanlar da tıpkı hayvanlar gibi nesillerini devam ettirmeye kodlanmışlar. Tanrı, sadece düşünebilen hayvan için, itiraz edip de ürememezlik yapmasın diye dünyanın en güzel ve vazgeçilmez tadını da o ana bahşetmiş. Hem kadere de inanırmış. Kadermiş başına gelen her zamansız şey. Yıllarca buna inandırılmış, şimdi mi sorgulayacakmış sanki. Dünyada bir erkek bir doğuma daha hazır hale gelmiş, hepsi bu. Birden kızın söylediği söz gelmiş aklına, " Geçecek merak etme. Hem düşünsene, hayatının en anlamlı sandığın anı, bu kadar sıradan geldi işte, asla unutmazsın, beni de." Gülümsemiş. Aklı karışıp duruyormuş. Yine de araba çamura saplanmasaymış keşke. Ama çok güzelmiş işte napsın.

17 Nisan 2012

Ve can eriği çıktı. İki gündür kendimi kaybettim. Eriğe doyup çağlaya geçiyorum. Çağlayı bitirip eriğe dadanıyorum. Çekirdekleriyle yiyorum. İsraf kötüdür derdi babaannem eğer yaşadığını görebilseydim. Harika mıhlama yaparmış, öyle diyorlar. Hafta sonu kedi ellerimi görülmeyesi hale soktu. Bi bakan bir daha bakmıyor. Üzülüyorum. Geçen 5. kattan aşağıya düşmüş. Yüce Rabbim onu bana bağışlamış.
Ah bir gidebilsem. Arkama bakmadan uzaklaşabilsem. Görülmeye değer şeyler kalmadı burda. Yıkıcı günler baharın arkasına saklanmış sinsice yaklaşıyor, hissediyorum. Obsesifliğimin artmasından hissediyorum. Dişlerimi 3 kere fırçalamadan uyuyamıyorum. Kapının kilidini 2 kere sağa 1 kere sola sonra yine 2 kere sağa çevirmeden apartmandan çıkmıyorum. Bi de sokakta gördüğüm herkesin boynuna sarılmak geliyor içimden. Ne zaman bu kadar insan sevgisi besledim içimde bilmiyorum. Geri veriyim istiyorum sevgilerini tek tek. Boyunlarına sarıldığım sırada. Kulaklarına 'seni seviyorum, işte, al, bu da senin sevgin' diye fısıldayıp gideyim. Çok uzaklara gideyim. Ama biliyorum daha köşeyi dönmeden aklıma gelirsin. Kahrolası ne kadar pişmanlık varsa başıma üşüşür. Bir adım daha atamadan yokluğun üzerime çullanır. Ağırlaşırım. Anlarım ki geride bıraktığım yollar senindir. Her kararlı adımımda aslında aldanmışlığıma yürüyorumdur. Seni görmeden yaşayabileceğimi sandığım aldanmışlığıma. Gidememek beni nasıl esir ederse, kalmakla da ruhum o kadar şad olur. Biliyorum işte, aynen böyle olur.

16 Nisan 2012

Charlie Chaplin



Kendimi ne zaman mutsuz hissetsem O'nu seyrederim. Her seferinde filmlerine, bestelerine, fikirlerine, sinema yeteneğine ve gülüşüne hayran olurum. Benim dünyamın sihirbazıdır O. Ne kadar sevsem az. İyi ki doğdun Charlie Chaplin.

12 Nisan 2012

Nefesimi tuttuğum gibi dudaklarına bıraktım. Gizlice ibadet eder gibi. Aşkın muradına erdim.
Daha gayrı aşk istemem. Bağışlanamayacak günahlar işliyorum. Gerçeği aramayı bıraktım.
Olanı öylece içime sindirebiliyorum. Nasıl içten gülüyorum bilseniz. Bütün hasretlerimi
uykumda gideriyorum, sabaha huzurla uyanıyorum. Tek başımalığımın tadını çıkarıyorum.
Her şeyi yapabilecek gücün tohumlarını ektim içime. Hep birlikte sulayacaksınız. Gücüm
içimde büyürken her günüm bayram gibi geçecek. Çocuklar bana gülümsediği sürece
ağlamıycam. Yanlış anlamayasınız diye bir süre daha sırlarım bende kalacak. Kendime
en yakın ben olduğum sürece. Aşırı yorgunum bugün. Aşırı yorucu işlerin altından kalktım,
geldim eve. Vallahi billahi hep nazar. Ben buyum işte.

07 Nisan 2012

Aşk olsun dediler, lütfen olsun dedim. Rüyam hayırlıymış. Gittiğin söylendi. İnandım.
İçim kalktı içim boşaldı. Zaman doldu zaman boşaldı. Çocuklarımız oldu ayrı ayrı.
Büyüdüler, biz öldük. Ne gelirdi ki elden, benim ağzımdaki tek şey annemin memeleriyken
senin ağzın kim bilir neler söylüyordu. Benim duvarlarım solculuk posterleriyle doluyorken
senin yatağının ve göğsünün sol tarafı çoktan dolmuştu. Ama olsundu, aşk olsundu sadece.
Allah isteyen herkese versindi. Zaman kafamdaydı nasıl olsa. Yedi yaşıma geri döndüm bende,
yedi yaşındaki ellerini tuttum. Bugünkü kadar güzel görünüyordu. Aynı gün okumayı söktük.
Dualarımda cimri değildim daha. Saçlarım da sarı değildi henüz ve bir yudum sevişmeyle sarhoş
oluyordu aklım. Aşk oluyordu yine. Zaman aşk doluyordu ayrı ayrı. Bütün yaşlarıma adını koydum,
adın şimdi koskoca bir kız oldu. Ve artık sevişme vaktiydi. Bundan sonraki bütün gece vakitleri gibi.

02 Nisan 2012

Gözlerimi açmadan bir saniye önce uyanıyorum. O sürede gözlerim kapalı, nerde ve hangi zamanda olduğumu düşünüyorum. Sabah erken kalkmak için kurduğum alarmdan önce mi uyandım, gecenin herhangi bir körü tuvaletim mi geldi, gün ortasında bir saatte kestirdiğim koltuğun üzerinde miyim yoksa yatağımda mı? Nerdeyim? O bir saniyede aklımdan bunları geçiriyorum da gözlerimi açmayı akıl edemiyorum. Sonra kalbimin hızlandığını farkedip sıçrıyorum. Etrafa bakıp nerde olduğumu algılayınca rahatlıyorum. Düşüncelerim nasıl zamanın en kısa anını alt eder de eylemlerim bu kadar yavaşlatır? Bütün bunları uyandığım ilk saniyede düşünürken anlatmam nasıl dakikalarımı alır? Zamanın neresindeyim, zaman benim neremde? Aklımda mı dilimde mi? Zamanın yanıltıcılığı aklımın sınırları kadar olmalı. Bir süreliğine düşüncelerimle birlikte zamana da narkoz verebilsem.
 Kucağımdaki  kitabın yazarını düşünüyorum sıklıkla. İnsanoğlu kalemi eline aldığından beri böyle küstahlık görülmedi. Böyle fütursuzca düşünülüp böyle kusursuz yazılmadı. Roman tanrısı, özseverliğin öncüsü. Cümleleri itinayla değil bir çırpıda yazılmış gibi, sinirimi bozan da bu işte. Her seferinde aynaya bakıp saatlerce kahkaha atmış olmalı. Okumaktan muzdarip değilim de kayırdığım satırların altını çizmek beni yoruyor. Bir de, çizdiğim satırları tekrar okuyunca ne kadar da yalnız olmadığıma üzülüyorum. Dahasına gücüm yok. Ben Pan' in Labirentin'e oynamaya gidiyorum.