22 Kasım 2011

keyfe keder oh..oh...

   Yok benim durumum kedere keyif olsun. İçim nasıl kıpırdanıyor bilseniz. Hayır aşık değilim. Baharda gelmedi. Sınavı da kazanamadım. Ama tiyatro geldi hayatıma, hoşgeldi. Beni canlandırdı. Çocuk oyununda oynuyorum. Tiyatrocu değilim ama işte bu bir tiyatro oyununda oynamama engel olamadı. İlk defa onlarca çift göz bana bakarken konuşuyorum, gülüyorum, düşüyorum ve bunları olabildiğimce rahat yapabiliyorum. İlk oyunlarımda bir kaç şapşallıklar yaptım evet ama kim yapmamıştır ki!! Bir keresinde -en kötüsüydü bu-beynim durdu. Ne söyleyecektim şimdi ? hatırlayamadım, öleyim bari diye geçirdim içimden imdadıma arkadaşım yetişti. Zırvaladım biraz ama hemen toparladı sağolsun. Tabi seyirciler de çocuk olunca bizden başka kimse neler oluyor anlamadı. Doğaçlamanın gözünü seveyim. Farkettim ki oyunun sonunda selam verirken çocuklar alkışlamıyorlar, olsun öğrenmeleri için büyümeliler dedim. Tiyatro harika bir şey vesselam. Çok mutlu ediyor beni. İzleyenlerden daha çocuk içim. Çok uzun zaman sürdüremeyeceğim için şimdilik tadını sonuna kadar çıkarıyorum. Rengi de turuncu.
   Bugün bir de nihayet ders çalışmaya başladım. Sadece 15 soru çözmüş olsamda kendime verdiğim sözü tuttum. O hiç gelmeyen pazartesi geldi ve kitaplarım masamdaki yerlerini aldılar. Buna mutlu muyum, pek değil. Resim de yaptım ayrıca. En son 2 ay önce değmişti elim fırçaya. Bugün nerdeyse resmi bitirecektim.  Anladım ki ruhumu boşaltmanın vakti gelmiş de geçmiş bile.Günlerdir duruyordum. Evet sadece duruyordum. Aklımdan geçen binlerce düşünceyi kovalayıp kaçırmakla meşguldüm. Hem de öyle meşguldüm ki nefes almayı bile unutacaktım.
   Bir de mavi gözlü aklım var hayatımda. Bir kaç haftadır. Onu da buyur ettim içeri. Bana bu dünyada yalnız olmadığımı gösterdi. Ne büyük bir lütuf.. Benim için, bana söyledikleri öyle inanılmaz ki.. Ben şimdilik ona inanmayı seçiyorum.
   Yarın yine oyun var. Neyseki hergün var. Erken kalkmak bile hiç bu kadar sorunsuz olmamıştı.




bu da benim dağınıklık içindeki düzenim

    20 Kasım 2011

    zavallı insancıklar

    Bu nasıl bir yüzsüzlüktür hiç anlamıyorum.Meydanı boş bulunca sallamak bedava.Bazen insanlar nasıl da anlaşılmaz oluyor.Yine aynı insanların yanlış anlama kabiliyeti de görülmeye değer.Sen ne dersen de anlattıkların onların işine geldiği gibi.En büyük özellikleri gece rahat uyuyabilmeleri için öyle olmadığın halde seni suçlu ilan edebilecek yüzsüzlükte olmaları.Kimi kandırmaya çalışıyorlar.Korkuları öyle yenilmez ki savunmalarının çoğu kaybetmek üzerine.Kaybetmekten,yenilmekten korktukları için cesaretlerini öldürmüşler.Böyle bir insana değer vermiş olmak kendi değerimi sorgulamama neden oluyor.Yanılmışım demenin verdiği o iğrenç duygudan nefret ediyorum.Her bu defa başka değişlerimin sonunun aynı bitmesi canımı sıkmaya başladı.İnanmak istediğim en önyargısız anımda gafil avlanmaya devam ediyorum.Bu çok farklı demenin keyfine fazla kaptırıyor olmalıyım ki gerçekleri göremiyorum. Aynı sonuca ulaşmadaki yöntemlerimiz  bizi farklı kılıyor belkide.Belkide hepimiz aynıyız.Belkide ben buna inanmak istemiyorum.Bu öyle değil diyebiliyorum.Dürüst olmak suçu hafifletir mi bilmiyorum ama şu andan daha fazla acı vermeyeceğini biliyorum.İstiyorum demek kolayca söylenebilirken istemiyorum demek neden bu kadar zor geliyor anlayamıyorum.Kızgınlığım bu defa sevgimin göstergesi değil.Neyi istemediğimi iyi biliyorum.Seni öyle hiçe sayıyorum ki bu yazıyı bile tek başına sana ithaf ederek yazmıyorum.Öfkemi beslemelerine izin vermemeliyim.Kendi çirkinlikleriyle onları başbaşa bırakıyorum.Hiçbiriniz benim hiçbir şeyim olamazsınız.

    10 Kasım 2011

    dengesizler dengesizi ben,

    Şimdi hangi utancım içime çektiğim nefes kadar çabuk terkedip gidecek beni? İçimde biriken öfkemi kim sahiplenecek? Kim beni 17 yaşıma geri döndürecek? Yalancı gururum daha ne kadar hiçliğini örtpas edebilecek? Kendimi gizleme oyunlarımın sonunda döktüğüm gözyaşlarını silebilecek bir el kaldı mı dünyada? Bir hiçsen eğer her şey olmaya hazırsındır. Birinin sevgilisi, diğerinin dostu, annesinin kızı, aşkın yalancı çobanı, dünyanın kendini bilmez insanlara sunduğu bir oyuncak ve yalnızlığının baş kahramanı. Hastalık numaraları yapmaya başladığım anda farketmiştim çaresizliği. Çocukken daha. Hep hastaydım ben; okula gitmemek için, babam beni daha çok sevsin diye, annem emziğimi saklamasın diye geceleri, köfte yemekten kurtulabilmek için... Köfteyi hiç sevmedim ben. Ağzımda bıraktığı o iğrenç kokudan nefret ettim. Çocukken kendi yarattığım arkadaşlarım olurdu. İsim takardım onlara. En sevdiğim isimleri. Kendi ismimi de değiştirirdim. Başıma tülbent geçirip saç yapardım kendime. Annem saçlarımı hep kısa kestirirdi çünkü. Uzun saçlarım olmasını isterdim. Bir de kardeşim olurdu azarlayabileceğim. Yatak odasına geçer arkadaşçılık oynardım. Yalnız büyüyen bir çocuk nasıl oynarsa öyle işte. Sessiz bir çocuktum. İçimde yarattığım dünyada çok konuşurdum ama. Uydurduğum yalanları anlatırdım uyduruk arkadaşlarıma. Uzun süre devam etti bu alışkanlığım, sonra bi gün uyandım arkadaşlarım gitmişti. Üzülmedim, başka yalnız çocuklara arkadaşlık etsinlerdi artık, benim ihtiyacım kalmamıştı. Her alışkanlığım beni bu kadar kolay bırakmadı tabi. Şimdi burada alışkanlıklarımla yüzleşmek istemiyorum. Neyi kime anlatıyorum onu da bilmiyorum. Kafamdaki sorular bir önceki cevaplarımı çürütmek ister gibi. Kendimle savaş halindeyim. Bi iyi hissediyorum bi kötü. Geçenlerde bir arkadaşım dengesizsin sen dedi. Nedenini söylemedi. Şaşırdım.  Şimdi de neye şaşırmışım acaba diye şaşırıyorum. Dengesizim evet. Dengede durmak nasıl olur bilmiyorum çünkü. Tutarlı olmamak mı dengesizlik? Her gün beynim yenilenirken nasıl mümkün olur bu. Ya da ne istediğini bilmemek. Dün severken bugün nefret ediyo olmak. Evet kulağa dengesizce geliyor ama ben kaşif gibi hissediyorum kendimi. Olup biteni keşfetmeye mecbur bi kaşif. Henüz hiçbir şey bulduğum yok neyazıkki! Bu yazı bile dengesizce olmuş. Herbiri birbirinden bağımsız yanyana dizilmiş cümleler.Bazen ard arda üç anlamlı cümleden sonra beynim durur, başka bir düşünceye geçer, üç cümle daha..  Başta söylediğimi sonda yalanlayabilirim. İki önceki cümle yalan olabilir mesela! Yazıya başlarken anlamlı bir bütün oluşturabilme hayalim vardı. Bugün biraz fazla dengesizim galiba!

    01 Kasım 2011

    ...sen susarsan ben susarım

    Sen susarsın..O gelir.Yolculuk ne kadar da zor geçmiştir.Bilebilir misin her yola ne acılar bırakmıştır O.Her geliş bi vazgeçiş olmuştur.Ve sen arta kalan ne varsa onunla yetinmek zorundaymışsın bundan böyle.Gelmiştir ya işte!
    Sen susarsın..Mutluluk sarhoşunun anılarını dinliyorsundur bu defa.Anlayamazsın, gözyaşını nasıl bu kadar çabuk kurutabilmiştir bi söz.Hangi sözdür o sana bir türlü söylenemeyen.
    Sen susarsın..Gelecek hayallerinin peşine düşmüş biri,umudu gösterir sana.Sen anlamını bile kavrayamadan daha,gitmiş olan umudu.Sormak gelir içinden kaç tane kaldı diye.
    Sen susarsın,vücudunun her zerresi haykırırken içinden.Sevgiyi vaaz verirler sana.Yaratılmış en kutsal duyguymuş ya o.Her kapıyı aralar,içeri buyur edilirmiş.Sevgisiz varolamazmış tabi hiçbir canlı.
    Sen susarsın,kaybettiklerine yanan biri öfkesinin sebebi seni gösterirken.Hiç mutlu olamamıştır ki zaten hayatta.Şanssız doğmuş ve üstelik bunu bir madalya gibi boynundan çıkarmamaya yemin etmişken,şimdi de hesap soracak seni bulmuştur.Sen böyle gitmemiş olsaydın,sanki doğumuyla armağan edilen yazgısı değişecekmiş gibi.Gitmeseymişsin keşke.
    Sen susarsın,kendisini bir tek senin anlayabildiğini söyleyen bir dost omuzunda ağlarken.Bilemez ki anlaşılabildiğin tek bir an için ömrünün geri kalanını vermeye hazır olduğunu.Sen susarsın.. Konuşulacak bir şey kalmadığı için değil.Tükenmişliğine susarsın,yaşamaya susarsın,O'na susarsın..