28 Şubat 2012

    Sevgili Kafka,

 Zaman ne çabuk geçiyor. Merak ediyorum, doyumsuzluğuna bir çare bulabildin mi? Sanırım çocukluğumuzda kişiliğimize yamadıkları özellikler bütün hayatımızı etkiliyor. Eğer biz koşullandırılmışlıklarımızın farkında değilsek kurban rolümüzün hakkını veriyor olmalıyız. Ruhumu çürütmeye çalışıyorlar. Sırf çıkan kokudan tiksinmek için. Düşünüyorum da insanın çığırından çıktığı bir an var mıdır? Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını belgeleyen -önemsiz- bir tarih. Tek bir an ama. Geri dönüş yollarının art arda bombalandığı. İnsanın yaptıklarının bedelini ödemeye hazır olduğunu haykıracak kadar gözü kara olduğu, kimsenin kendisini anlamadığını düşündüğü ve bundan garip bir şekilde gurur duyduğu.
 Aşka karşı şüphe kalkanımız korkularımızdan ileri geliyor olabilir. Ama bu kalkan çoğu zaman içimizdeki dürtüye teslim olmamızı engelleyecek kadar güçlü olmuyor. Ben aşktan korkmuyorum Kafka. Sen de korkmamalısın. Saydamlaştırılmış beyin, düşüncenin çöplüklerini atıp, karşılaştırma acizliğini de bir kenara bıraktığında salt sevgi duygusuna erişmiş olur. Düşünmeyen zihin tek bir şeye kavuşur : sevgiye. Buradaki düşünmeme hali sevilen şeyi (herhangi bir şey) sorgulamama, sahiplenmeme, bir diğeriyle karşılaştırmama ve beklentilerinden arınma hali olsa gerek. Karşılaştırma yapan zihin gördüğünü hissedemez, yaşadığı anın tadını çıkaramaz. Gördüğüm ve yaşadığım her şeyde zihnimin kendi varlığını ön plana atmasını engellemeye çalışıyorum.
 Sevgili dostun Brod'a bir kez daha minnettarlığımı ilet lütfen. Sana inat bu mektubu nasıl sonlandırabilirim? Hayır yapamam. "ne aradığını bilmeyen bulduğunu anlayamaz " öyle değil mi?

27 Şubat 2012

kareli battaniyem, değerli her saniyem

İkinci cemre suya düştü. Bugünkü havanın içinin de dış görünüşü kadar tiksindirici olduğunu düşünüyorum. Bir süre dışarı çıkmayı reddediyorum. Yakın bir arkadaşım askere gidecek önce bize geldi. Kahve yaptım ona. Gidiyorum dedi. Ağladım. Başka bir gün olsa ağlamazdım biliyorum. Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. Vedalaşmadık. Akşam annem köfte yapmış getirmiş. Anne sen ucuz grupların baş gitaristi ol dedim yüzüme baktı ve gitti. Ben de köfteleri camdan kedilere attım. Sonra sıcak suyun altında  durup saçmalıklarımın akıp gitmesini izledim. Bir de hafta sonu elimden yem yiyen sarı japon balık öldü. Ben de sabah kalan balıklara yem vericem diye hava motorunu akvaryuma düşürdüm. Bozuldu. Wagner'le Cosima çok iyi anlaşıyorlardı, Cosima Wagner'i seviyordu, Wagner de Wagner 'i. Pasifist seni!

24 Şubat 2012

Bol bol soru çözmem gerekiyormuş. Tamam dedim. Aldım test kitabını önüme.

Soru 1- "Kanunen muteber bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda bir guna mahsup gösterilmediği taktirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. Müteaddit borçlar muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. Takibat vaki olmamış ise tediye, vadesi iptida hulul etmiş olan borca mahsup edilir. Müteaddit borçların vadeleri aynı zamanda hulul etmiş ise mahsup mütenasiben vaki olur. Hiçbir borcun vadesi hulul etmemiş ise alacaklı için en az teminatı haiz olan borca mahsup edilir." şeklindeki BK.m 86 hükmü aşağıdaki hukuk kuralları çeşitlerinden hangisi ile nitelendirilir?

Kapattım kitabı. Kendimin günahını almışım. Sevindim. Yattım, uyudum.

23 Şubat 2012

Yapraklar dans eder uyanamadığım akşamlarda. Yağmur uzun uzun yağar. Suya sarılan düş akıp gider geçmişe. Ben hiçbirini göremem. Kim anlar benim şeytan uçurtmasıyla kaçtığımı. Öylece gökyüzünde savrulurken yerçekimli bir karga çekiverir beni aşağıya. Uyanırım.
İçime özenle yerleştirilmiş bir intihar mektubudur ruhum. Hayatın neresinden dönülse kardır yazıyo sonunda. Ölmeden önce yağmurun altında bu şarkı da kızılderililer gibi dans edicem sonrada cennete gidicem. Kayıp bir cenneti düşleyenler aptal görünebilir, asla başka bir dünyayı aramaya yeltenmeyenlere. Yarabbim kamaşıyorum.
Kumbaramı açtım. İçinde güzel bir bahçeden çaldığım yaz akşamları vardı. Kokladım. Aldım serptim her bir yere. Mutlu oldum.

22 Şubat 2012

ilk mim :)

Ben bu  mimlemek nedir ki derken sevgili Maya'nın Günlüğü beni mimlemiş bile :) Yeni bir blog yazarı olarak soruları cevaplamak eğlenceli olacak :

1-En sevdiğin şeyler nelerdir nelerden hoşlanırsın ?

Resim yapmaya bayılıyorum. Kitap okumayı ve film seyretmeyi de çok severim. Orta şekerli bir Türk kahvesi eşliğinde arkadaşlarımla sohbet etmekse sevdiğim bir alışkanlık olarak yıllardır hayatımda. ( ayrıca bu cümle Maya'ya bir mesaj olsun ;)

2-Bilgisayarda vaktini neler yaparak geçirirsin ?

Son zamanlarda bilgisayarı blog yazmak ve okumak için kullanıyorum. Müzik dinlerim ve bazen de yatağıma geçer film seyrederim. Merak ettiğim o kadar çok şey var ki google sağolsun her şeyi ondan öğrenirim:)

3-En sevdiğin filmler nelerdir, veya izlediğin ve hafızanda kalan veya kesinlikle izleyin dediğiniz ?

O kadar çok ki hangi birini yazsam. İlk aklıma gelenler : Vanilya Sky, Wristcutters, Tim Burton'ın bütün filmleri ( en çok Big Fish), Amelie, içinde Charlie Chaplin geçen bütün filmler ( hayranıyım kendisinin ), Schindler'in Listesi ( böğüre böğüre ağladığımı hatırlıyorum ) Persapolis, Tanrıkent, Paramparça Aşklar ve Köpekler, A Clockwork Orange. fff bu işin içinden çıkamayacak gibiyim. Belki bi ara bu film listesini uzun uzun yazarım ama şimdilik bu kadar olsun :)

4-Şu aralar almak istediğiniz şeylerin listesini yapsanız bunlar neler olur ?

Uzuun bir alınacak kitaplar ve filmler listem var onları alsam huzura kavuşucam :)

5-Şu sıralar en çok dinlediğiniz şarkılar ? 3 tane

Ray Lamontagne Jolene, Jehan Barbur Neden, Beirut Elephant Guy.

  Ve bitti.. :)


20 Şubat 2012

  Uykumun gelmeye başladığı şu saatlerde hiç uyumak istemiyorum. Böylece zamanı yavaşlatmış olurum sanıyorum. Tabiki yanılıyorum. Uykumun içine eden rüyalarımla bu aralar küsüz. Rüyamda, gördüğüm rüyaları kimi gördüysem ona anlatıyorum. Evet rüyamda da rüya görüyorum. ( anlatması bile ne kadar zor ) Mesela dün geceki rüyam şöyleydi : 'Kuzenim yeni bir eve taşınıyor. Evi geziyorum. Bütün odalar salona açılıyor ve ben bu yüzden evi hiç beğenmiyorum. Uyanıyorum  kuzenime rüyamda seni gördüm yeni bir eve taşınıyordunuz diye anlatıyorum.' Sonra gerçekten uyandım ve kuzenime anlattım. "rüyamda seni gördüm, sonra uyandım sana anlattım" dedim! Anlayacağınız bir rüya görüp iki kere aynı kişiye anlatmış oldum. Birini gerçekte birini rüyada. Allam insanlar böyle mi deliriyor ? Zihnim gerçekle gerçek olmayanı birbirine karıştırmaya mı başladı ? Belki de bunları sadece ben yaşamıyorum. Herkes böyle karmaşık rüyalar görüyor ve bu hiç de ilginç bulunmuyor.
  Hayatımı zorlaştıran hayatıma çok kızıyorum. Bilseniz ne diller döküyorum ama nafile. "bak tekrar gelmiycez bu dünyaya, bırak istediğim gibi yaşıyım, seçimlerimi özgürce yapabileyim, sadece sevdiğim insanlarla görüşüp sevdiğim şeylerle ilgileniyim, önüme engeller koyma, daraltma beni " diyorum, dinletemiyorum. İlla benim seçtiğim hayatı yaşayacaksın diyor. Ağlıyorum, geldiğim yere geri dönmenin bir yolunun olmasını diliyorum. Amaan zaten nerden geldiğimi hatırlamıyorum ki diye düşünüp vazgeçiyorum. Film izleyip iç geçiriyorum. "herkes gider mi" diye soruyor cem adrian,  "mutlaka gider" diyorum. "arkalarından birlikte el sallayabileceğin birileri varsa dert etme ama yalnızsan daha da dert etme." Şaşırmıyor. "Anne, sen babamı değil beni cezalandırıyorsun" diye bağırmak istiyorum, sürekli şikayet eden tarafımdan korkup susuyorum. Bir hışımla yerimden doğrulup, yüzüme o iğrenç gülümsememi takınıyorum.Sebastiyan paltomu getir, ben gidiyorum!

18 Şubat 2012

'Arka bahçenin haylaz ve ahlaksız çocuğuyum!'

  Ankara sokaklarında dolanıyorum. Sokaklar deniz kokuyor, salaş meyhaneler tarifi olmayan bir yalnızlığı itiraf ediyor. Yanımdan geçen adam yüzüme tükürür gibi yere tükürüyor. İnatçılık işe yaramıyor, uysallaşıyorum. Fışkırtarak gazoz içiyorum. Buharlanmış bir cam üstüne mektup yazıyorum. Birden yağmur yağıyor, yazdıklarım yağmurla akıp gidiyor. Sokağa dökülüyor kelimeler. Tüm postacıların ellerini kesmek geliyor içimden. Küfür ediyorum yağmura. Kurbağaların gözleri gibi aklım. Deniz kuruyor, yosunlar kaldırım taşlarına vuruyor. Seni özlüyorum. Saçlarımı sallasam sende ıslanacak kadar yakınsın bana. Küçük bir kız gökyüzünün yıldızsız kalmasına ağlıyor ve soruyor 'öldüğünde melekler de örebilir mi saçlarını annesi gibi?' Büyümemek için direniyorum. Ben rüyalarında sızıp kalan bir vampirim. Mor patlıcan ağaçları yetiştiririm gözlerimin altında. Diz çökerek selamlarım acizliğimi. Ayaklarım çıplak yürür bedenimi isteyen toprakta. Çekingen gerçekler can çekişmeye mahkum kaldığında, kırdığı ceviz tıkırtısından ürken bir sincap olurum. Bir kediyi evlatlık edinebilirim. Senin geçtiğin yollardan gelen yalnızlığı izlerim. Ucuz şarap içerek lanet ederim düşlerdeki avuntulara. Ve, Ankara boğulur içimin bir köşesinde.

16 Şubat 2012

pinokyoo,oğlum, beni duymuyor musun??

Sabah uyandığımda ilk işim 15 şubatın gelişini kutlamak oldu. Sonra mutluluğumu kıpırdatmak için aynaya gülümsedim. Havanın güzelliğinden istifade ederek joline eşliğinde yürüdüm. Günlerdir uğraştığım tablosunu vermek ve kahvaltı etmek için arkadaşıma gittim. Cuma günü yeni bir oyun var. Pinokyo :) Bugün provası vardı. Çok eğlenceli geçti. Akşam eve gelmeden kitapçıya uğradım. Kitaplara dokunup sakinleştim. 'Kitap okuyacağına ders çalış!' diye bağıran iç sesimle uzlaşıp Hermann Hesse' in en kısa kitabını aldım: 'Knulp' . Böylece arzularımı yatıştırmış oldum. Ders çalışmak zulüm ediyor hücrelerime, napıyım fazlasıyla amaçsızım. Beni heyecanlandıracak bir iş arayışındayım. Fikri ve yeterli sermayesi olanı riske çağırıyorum. Ve son olarak bu gece yatmadan anılarıma uyku hapı vermeyi düşünüyorum. Pinokyoo yine başına bir iş mi geldi yoksa ?

14 Şubat 2012

Üzülmüyorum merak etme dedim ya, yalan söyledim. Evet üzgünüm, hem de çok. Ve kızgınım da. Suçlayacak birini arıyorum, emin olamıyorum. Dönüp kendime bakıyım diyorum, cesaret edemiyorum. Bu kadar berbat hissetmemin sebebini arayacak olsam çocukluğumdan başlamam gerekecek. Sessiz kalan bi dolu sözüm var. Hedef belirlemeden atsam ortaya herbirini, herkes payına düşeni alsa, sonra farketseler hepsi tek tek sonucun bir parçası olduklarını. Bir şey değişir mi bilmiyorum ama bilsinler işte. Beni suçlayanların karşısına dikilsinler en azından: biz de suçluyuz desinler. Önce verdikleri sözleri geri alsınlar, sonra onarmaya çalışsınlar kalbimde, beynimde bıraktıkları hasarları. Rüyalarımın hesabını versin kendini en çok hatalı gören. Sıralama annem ve babamdan başlasın ama. Kendimi bu kadar bitkin ve yalnız hissetmemin nedenine dair fikirlerini birleştirip bir çözüm yolu bulsunlar. Güvensizlimin sebebini sahiplensin biri de tekrar kavuşayım bu duyguya. Bir de herkes kendini haklı çıkaracak bir açıklama yaparsa belki huzura kavuşurum.
 Yaşadığım hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorum demem, bütün hayatımın pişmanlık olmasındandır belkide. Belki de her ne yaşadıysam tek bir tanesi bile yaşanmamış olsa, bugünkü ben olamayacağımı bildiğimdendir, bilmiyorum.

12 Şubat 2012

KÜRK MANTOLU MADONNA


" Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor,koridordaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor; rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum 'Kürk Mantolu Madonna 'yı seyre dalıyor, ta ki kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."
 Kimi tutkular vardır rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz.

11 Şubat 2012

tenin tenime deysin ucundan

Kışın  sevgili olmak ne kolay. Erkekler için alternatif çok :
" aman yerler buz kayma, koluma gir."
"ellerin buz gibi olmuşş, benimkiler sıcak getir ısıtıyım"
"üşümüşsün, yanaş biraz, sokulursan geçer. kansızlık mı var sende?"
"bakıyım, burnun ıslak ve soğuk, kedi gibi, çok şekersin."
"hemen arabaya binelim, kaloriferi de açarım sana"
"daha iyisin ya şimdi? bakıyım burnun ısınmış mı? ıımmmmph öptüm işte.oh."
Kadın da şöyle düşünür herhalde:
"ffff hava çok soğuk nerden çıktı şimdi bu yürüyüş"
"inşallah akıllılık edip arabayı yakına park etmiştir"
"üşümüyo mu bu be? buz gibi de bira içiyo.ben donuyorum, çay içiyim de içim ısınsın"
"senin eldivenin var tabi, üşümez ellerin, bak benimki buz gibi"
"kocaman gövdesine vücudumu bastırsa da ısınsam"
"hava çok soğuk, hem hasta gibiyim.istersen bize gel kahve yaparım sana"
Bedenler iletişimi arzulamaya dursun, yok durmaz. Mutlaka bir yolu bulunur. Ama bence en keyiflisi de o ilk temasıdır tenlerin. Soğuktan mıdır bilmem çekiliverirsin birbirine, onu kavrayıp, bağrına basasın ya da ilişip yanına, sığınasın gelir göğsüne. Akla gelebilecek en tehlikeli art niyet dudaklarına dokunmak olur.En azından öyle olduğu umulur.Bilmiyorum, belki sevgili de olmazsın ama mutlaka ısınırsın ;)

09 Şubat 2012

Evet, düzelebilirdim, ben, eğer...

Çok soğuk çok.. Zamanı durdurup kışı atlatsak. Sonra zaman bahardan tekrar başlasa. Kışın hep uyusak, kaplumbağalar gibi. Ayaklarımın özgürlüğünü kısıtlayan kat kat giydiğim çoraplardan kurtulsam. Ellerimi yumruk yapıp sokabileceğim bir cep arayışım son bulsa. Portakal yerine can eriği yesek mesela.
Sanki yarın yokmuş gibi, her şey bugünden ibaretmiş gibi. Bu soğuklar mı beni böye karamsar yapıyor? Halbuki bugün yağan karın altında, saçlarımın bozulmasını umursamadan, dakikalarca durdum. Etraftaki mikropları yok ettiği söylenen kar, üzerime bulaşmış onlarca kaygı mikroplarını da temizler sandım. Bu müthiş doğa harikasına minnettarlığımı sunarak, her yer gibi beni de beyazla kaplasın istedim. Oysa şimdi, burda, sıcak odamda kafamdaki karamsar böceklere yem veriyorum. Umudum karşımda durup, gözünü bana dikmiş bakıyor; onu umutlandırayım diye. Her geçen saat aleyhime işliyor gibi. Zaman dursun dedikçe saatler saniye gibi göz kırparak önümden geçiyor. Bir de şu anlamlandıramadığım rüyalarım var. Ne kadar olmaz şey varsa bilinçaltım olduruveriyor. ( dün gece bir karış büyüklüğünde bir hamamböceğiyle aynı banyoda birbirimizi yıkıyorduk mesela ) Sabah benliğimi çamura bulanmış şekilde buluyorum ve bütün gün o karmaşık oyuncakla oynamak istemiyorum. Bazen ne gördüğümü yüksek sesle kendime bile anlatamıyorum. Şu İsviçreli bilim adamları artık bu rüya işine de kesin bir çözüm bulsalar diyorum.

                                                                        


06 Şubat 2012

Okullar tatile girdi ve bizim ev hiç olmadığı kadar misafirle doldu. İki haftalığına geniş bir aile olduk. Günlerce yalnız uyuyamadım, kitap okuyamadım, resim yapamadım, ders çalışamadım, bloğa yazı yazamadım. Ama tiyatroya gittim, kartopu oynadım, film seyrettim, hasta oldum iyileştim, anıtkabirde Atatürk'ü özledim, harika yemekler yedim ve galiba biraz kilo aldım :(  Televizyon izlemekten beynim kanser oldu. Görmek istediğim kişileri göremedim özledim. Bi göriyim sevgimi fışkırtıcam üzerlerine. Yalnız kalmaya ihtiyaç duysam da güzel bir iki hafta geçirdim. Gerçi ders çalışamamam fazlasıyla sıktı beni. Olsun. Önümde bir sürü günüm varmış takvime baktım öyle söyledi. Hem bugün ders çalışmaya başladım bile. İktisat başlangıç için pek uygun görünmese de, evet itiraf ediyorum ( özellikle kendime ) : sevicem ben bu dersi. Anladıkça seviliyormuş, seviniliyormuş. Her şeyi değil ama. Mesela mısır yaptığım tencereyi neden yaktığımı anladım hiç de sevinmedim. Hala dibindeki o kara lekeleri çıkartamadım. Bugün çok sigara içtim. Tüm gün odama giren tek kişi olmayı kutladım. Elektrikli seyyar kaloriferime minnettarım, beni hiç üşütmedi. Ha bide sonunda odama halı serdim oda eve benzedi.Şu an üçüncü kez kendime sinirlenme, sakin ol, her şey yolunda diyorum. Hem yazıyorum hem diyorum. İlk ikisinin nedenini biliyordum ama şimdikini bilmiyorum. Yatmadan çalıştıklarımı tekrar edicem dedim. Bir daha kendime söz vermiycem.

05 Şubat 2012

Odam buzhane gibi. Bu gece dişlerimi fırçalamak istemedim. S*ktir Et kitabını da siktir ettim. Vücudumdaki kokular birbirine karışmış. Sonunda yalnızım. Uyumak istiyorum ama uykuya direniyorum. Şimdi farkettim bugün kahve içmemişim. Aşkı içtim ama, daha iyi geldi. Bi de mısırlı alfredo makarna yedim. Bütün gün kafamda huniyle gezmişim aynaya bakınca gördüm. Bir sürü yol yürüdük ama ben hiç üşümedim. Bu her yazıya başlık bulma işi de canımı sıkmaya başladı. Yarın hangi evde uyuycam bilmiyorum. Kedimi çok özledim. Neye isyan ediyorum söyliyim; kendi hayatımı yaşamıyor olma ihtimalimin yüksek olmasına. Kafama üç tohum ekti. Büyümeleri için bir kaç günde bir 'ehiih' diye gülümsemem gerekiyormuş, kolay! Bugün çok kaprisli ve kıskançtım. Son duam yarım kalmıştı tamamlayıp yatıyım bari.