29 Mart 2012

Anlattığınız şeyleri tekrar anlatıyorsunuz, başkasına anlattığınızı sandığınız için mi yoksa anlamadığımı düşündüğünüz için mi bilemiyorum. Daha önce anlattıklarımı ilk kez duyuyormuş gibi dinliyorsunuz, anlamamış olduğunuz için mi yoksa başkasına anlattığımı sandığınız bu yüzden hevesimi kırmak istemediğiniz için mi yine bilemiyorum.

28 Mart 2012

Aslında olay bildiğin gibi değil. Bilmediğin gibi de değil. Ne yaptığımın çok farkındayım, bilerek yapmadım inan. Aslında ben bugün gördüğün kız değilim. Evet bugün beni gördün. Biliyorum kendimi aklayamıycam, savunucam izin ver. Söyleyecek bir sözüm yok. Sen masum olduğuma inan yeter. Çünkü ortada bir suç yok. Şimdi üzüleyim mi sevineyim mi bilemedim. Böyle olsun istemedim ama olsun istedim. Şu anda da hiçbir şey istemiyorum. Pişman değilim çünkü yüzsüzüm. Öyle çok güldüm ki görmeliydin. Hiçbir amacım yoktu dersem sen de gül. Çayım buz gibi oldu. Ellerimde. Farkındasın bugün rüzgar çok soğuktu. Aynı yoldan 4 kere geçtik, yemin ederim. Sabah uyanıcam, ekmeğin üzerine süt kaymağı sürüp yiycem. Sütçü "yeni sağdık abla" diycek, gülümseyecem. Çocukları sevicem. En çok da gözleri şaşı olan oğlanı, sağ parmakları leblebiye benzeyen kızı, yoksulluğu yüzünü yaşlandırmış olanı, parası olmadığı için tiyatro izleyemeyecek olduğunu söyleyen bütün çocukları. Kalbim acıyo. Anne olsaydım daha çok acırdı biliyorum. Ama "bileti olmayanı alma" dedi bana. Bir okulun kantininden anlarsınız çocuklarının yoksunluğunu. Ne alabileceklerse onlar satılır. Bu okulun kantini yok. Ama  çocukları öyle yardımsever, öyle candan ve öyle hiçbir şeye sahipler ki, ölürsünüz. Küçük kız "büyüyünce doktor olucam" dedi. Lütfen ol, çok güzelsin. Çok üşüycem yarın ve görmemiş olmayı diliycem. Salı günü böyle geçti, utanç içindeyim.

21 Mart 2012

Julio Cortazar

Müthiş bir anlatıcı, büyük bir yazar Julio Cortazar. Gecenin bir körü sizi kendine tutsak eder. Kontrol gücünüzü elinizden alıp, sizi cümlelerinin çıkmaz sokaklarında yapayalnız bırakır. Ruhun derinliklerine sızar. Zekasından şüphe edecekken kendi zekanızı alaşağı ettiğini farkedersiniz. Sıradan bir olayı öyle derin ve güzel anlatır ki her seferinde kafamda kocaman bir soru işaretiyle kalakalırım. Öyküleri beni sersemletir. 'bırak romanı, hayat öyküde' dedirtir. Nerden bakmış, hangi kafayla bakmış anlamıyorum. Her öykünün sonunda diriliyorum. Ağzımdaki salyaları bardağa boşaltıp çiçeklerin dibine döküyorum. Öykülerini gözlerimin içine bakıp anlatsa istiyorum, o zaman her şey açığa çıkar sanıyorum. Pablo Neruda çok güzel özetlemiş : " Cortazar'ın hiçbir yapıtını okumamış olmak, ömür boyu şeftali yememiş olmak gibi bir şeydir."
Merak edenler öykülerinin derlenip sunulduğu 'Ayak İzlerinde Adımlar' kitabından başlangıç yapabilir.

20 Mart 2012

Gözlerimi ne kadar kıssam o kadar sinirli görüneceğimi söylediler. Yola bakarsam midem de bulanmazmış hem. Hep acılı taraflarıyla gelmişler bana, ondanmış çabuk vazgeçmeleri. Barbarlıkmış tek bir şeye inanmak. İnançlarını zenginleştir dediler. "Bütün yalanlarını aynaya bakıp söyle ki seçim yapmaya zamanın olsun." Tanrı bana kendi vasıflarından merhameti bahşetmiş. En kutsal yanım buymuş. Geri kalan her şeyim insanmış. Kaç kez uyarmışlar beni de bir türlü söz dinlememişim. Ne kadar yapılmaması gereken şey varsa yapmışım, gidilmemesi gereken yol varsa gitmişim ve sevilmemesi gereken insan varsa sevmişim. Her şeyi hep abartılı yaşıyormuşum. Son bir senedir ne kadar az hayır demişim. Evet demek çoğu zaman acıya davetiye çıkarmakmış. Hayır dersem daha güçlü hissedermişim kendimi. ( oysa ne gönüllü evetlerim vardı daha söylenecek ) Kaplumbağam öldüğünde öyle çok ağlamışım ki "düpedüz zayıflık bu" dediler. Bir insan bir hayvan için bu kadar üzülürmüymüş, üstelik üzülecek onca şey varken. Koynumu açsam kim bilir kaç sevda çıkarmış içinden. Yazıkmış, günahmış. Tırnaklarımı yemeyi bıraktığım günden beri mutluymuşum aslında ama kör olmasaymış keşke gözlerim. Bir anım bir anımı tutmalıymış. Büyü artık dediler. "Bu kadar çok sevme " diye başlamışlardı ki, kaçtım. Daha fazla duymak istemedim. İnsandım işte nede olsa.

19 Mart 2012

istedim, oldu.

Rüyamda , "hiçbir şeyi dert etme" dedi bana Lorenzo. Üstelik yağını da yere düşürmüştü. Kaburgalarıma baskı yapan öfkemi yere attım bende. Arkasından ağlayacak gibi olduysam da ağlamadım. Bugün hava öyle güzeldi ki mangalda soğan yedim. Bahçede oynarken içime melankolik bir karga kaçtı. Panikledim. Sarılmak sakinleştirir dediler. Sokakta ilk gördüğüm kediye yapıştım. Bu arada 'Kedi Mamasının Tadına Bakanlar Derneği' kurucam. Artık saklandığımız yerden çıkma vakti gelmiştir! Bir de çözdüğüm Türkçe paragraf sorularını birleştirip roman yazmayı düşünüyorum. Danonelerin hediyesi oyuncak hamurlar var ya çok kötü. Hemen kuruyup dağılıyor. Küçük, renkli kapaklı kutularda satılanlar güzel. İki gecedir bu cümle dilimde : "bir çaresi bulunur elbet canım, bi uyuyup uyanalım "

17 Mart 2012

kötüyüm ben kötüyüm kötüyüm

Şakaklarım sızladı önce. Sakın gitme diye sustu arkamdan. Zoruma gitti. Ne de olsa daha ileriye gidemezdi. Hava öyle soğuktu ki çırılçıplak kaldım. Yine de şikayet etmedim. Duvara verdim sırtımı, bütün gün sırıtıp durdum hüzünlere. Tolstoy dün gece itiraf etti; hayatın artık kendisi için hiçbir anlam ifade etmediğini. Üzüldüm. Bütün anlamlarımı O'na verdim. Bana sadece mavi gözlüleri kaldı. Beni özlemekle sınamayın. Kendimi en kolay teslim ettiğim duygu bu. Yalanlarım ayyuka çıkar sonra, utanırım. Nolur kendinizi özletmeyin. Yalnızlığım haddini aştı diye bugün ona yemek vermedim. 5 kat daha uzun süre hijyen mi ? hiç bile. Kötüyüm ben. 

11 Mart 2012

Çok düşündüm hiç düşünmemişim. Kalkayım bari kendime kek yapıyım dedim. Mutfağın girişinde kek yapmayı bilmediğimi farkettim. Buzdolabının kapağını açıp beş saniye baktım, kapağı kapattım. Ha evet düşünmekten bahsediyordum. O kadar çok şey düşündüm ki düşüncelerimin sonunda ulaştığım nokta bir hiçti ve şimdi ondan da geriye hiçbir şey kalmadı. Kayra'yı şimdi daha iyi anlayabiliyorum. İnsan nasıl yaşamak için sonsuz çaba gösterebiliyorsa, kendini yok etmek için de o kadar istekli bir çaba gösterebilirdi. Çok düşünmek ya delirtirdi ya da öldürürdü. Düşünmekten gönüllü vazgeçmek gayet anlaşılabilir bir tercihti. Ben bir süre daha düşünmeye karar verdim. Siz de düşünün. Mesela yerlere çiğnenmiş sakız atarken bir kez daha düşünün. Güvercinler yemek zannedip gagalarını yapıştırabilirler. Sonra o sakızdan kurtulamayıp ölebilirler.

10 Mart 2012

KUMRU OLSAM

Can sıkıntısından mütevellit kaç gündür bir şey yazmayım dedim. Yazsam mı ki diye düşünmedim bile. Bazen kendimi harika mutlu  hissettim bazen de kulanılmış bir selpak kadar değersiz. Buda kadar sakin, bu da mı, yok artık! dedirtecek kadar karmaşıktı buralar ;) İki gündür sırtımda bir kaşıntı var yerini bir türlü bulamıyorum. Hepimize olurmuş ara sıra, öyle işte. Bir yalvarışta bulunucam : Allam affet! Hem ben kendimle de dalga geçiyorum. Kimseyi kınadığım yok. Aman diyim. Lütfen..
 Az önce mailde yazdım buraya da yazıcam çünkü bu doğru. Bir şey beni heyecanlandırmıyorsa o şeye karşı çok hevesli olamıyorum.
Geçen taksici bana dışarısı türlü tuzaklarla dolu dedi. Neden söyledi bilmiyorum. Bir de şimdi aklıma geldi babam da bana hep şöyle der ' bir tek hindiler akşam olduğunu bilmez, evlerine gitmezmiş, bir de sen.'  Sonra da gülüşürüz. Dün gece de 'kumrular hep çiftler halinde yaşar, biri ölünce diğer eşi de ölür' dedi. Artık Ankara' da eskisi kadar kumru yok diye üzüldük. Evet, hayvanları sevmeyi babam öğretti bana, çocukluğumda. İlk okuduğum kitap da Ezop'tan Masallardı.
Son olarak, her gün biraz biraz içiyorum zehri. En çok sarılmayı ve maden suyunu seviyorum.

03 Mart 2012

Anlamsızca vakit geçiriyorum. İşe yarar hiçbir şey yaptığım yok. Kimseyi mutlu edebildiğim de yok. Kendimi, kendime karşı suikast teşebbüsünde bulunurken yakaladım, özür diledi. Bu arada kimsenin benden özür dilemesini istemiyorum artık. Her seferinde özür dilenecek bir şey yok demekten sıkıldım. Aynı şarkıyı defalarca dinliyorum. Kaçıncı kahvemi içiyorum bilmiyorum. Evet kabul ediyorum ben bir obsesifim. Sürekli rahatsız edici görüntüler, dürtüler, kuşkular, fikirler beynimin içinde geziniyor. Aynı anlamsız şeyleri yapma isteğimi bastıramıyorum. Kafamın içindeki cümleleri kendime tekrar edip duruyorum.. bla bla bla .. Yapmaktan hoşlandığım her şey bugün gözüme çok sıkıcı geliyor. Havadan değil hayır. Camdan dışarı sarkıp başımı kaldırdığımda gökyüzü çok güzel görünüyor. Kocaman karlar düşüyor her yere. Yarın sınava giricem gerginliğim bundan belki de. Aslında sınavın suçu yok! Suçlu benim! Hiç çalışmadım, hala da çalışmıyorum. Amacın ne diye soruyorum kendime. Her şey için çok geç diye cevap alıyorum. Bir soruya verilebilecek en can sıkıcı cevap bu. Vicdanımı rahatlatacak nedenlerim bugün fazla yalan geliyor. Saatlerce aynı şekilde oturmaktan bacaklarım ağrıyor. Böyle yaparak seni seven herkese ihanet ediyorsun diyorum kendime, üzülüyorum. Beklentileri boşa çıkarıyorum hep. Kimsenin kimseden beklentisi olmasa keşke. O beklediğimiz bütün davranışlar, duygular kendiliğinden gerçekleşse. Kimse karşılık görememekten ötürü hayal kırıklığı yaşamasa. Özellikle kendimizden hiçbir şey beklemesek. ( Kül tablasındaki sönmeyen sigaralara da ayrı bir sinir oluyorum bu arada.) Bir de 'ama' yla başlayan cümlelerden de nefret ediyorum. Ama diyeceksen bir önceki cümleyi niye söyledin diye sorasım geliyor. Mesela biri size "seni çok seviyorum ama fazla doyumsuzsun." dediğinde bu cümlenin anlatmak istediği tek şey "sen doyumsuzun tekisin." dir. Seni çok seviyorum diye başlamasının nedeni gerçek düşüncesinin sende yaratacağı etkiyi biraz olsun hafifletmek o kadar. Biri size kurduğu cümlelerin aralarına ama ları yerleştiriyorsa o kişiden şüphe edin derim. Bu bunaltıcı halimin akşama kadar geçeceğini umut ediyorum o yüzden şimdilik bana ilişmeyin dokunsanız ağlarım maazallah.

01 Mart 2012

Eski bir gecenin sokağında yürüyorduk. Yalancıktan bir İstanbul sokağında. Yürüdüğümüz yol kadar arkadaştık. Öyle çok yürümüştük ki kelimelerin artık hiçbir şey söylemediğini anladık. Ayak seslerimizden beste yaptık. Devam etmemin sebebi sebepsizce peşlerine takılmamdı. Nereye yürüdüğümü neden yürüdüğümü bilmiyordum artık. Yürüdükçe onlara benzediğimi hissediyordum.Yürüdükçe onlara daha da benzemekten korkuyordum. Kendimden başka kimseye benzemek istemiyordum. Korkum adımlarımı yavaşlattı. Arkalarında kalmıştım. Sonra birden yol Saramago'nun adası gibi ortasından çatladı ve ikiye ayrıldı. Bir adım ilerisi artık derin bir uçurumdu. Daha fazla ilerleyemedim. Arkadaşlarım gözden kaybolmuştu. Tuhaflığı ve açıklanamazlığı bir yana bu ayrılış hoşuma gitmişti. Akıl almaz bir enerjiyle doldum. Arkadaş olmasaydık içimdeki mutluluk kıvılcımının nedenini anlardım. Geldiğimiz yola geri döndüm. Önceden bastığım karelerin üzerlerine basmama oyunu oynadım. Giderken farketmediğim çukura bu defa düşmedim. Kendimi tek başıma daha güvende hissettim. Yol boyunca iç dünyamın el değmemiş taraflarıyla konuştum. Bir sürü yeni kararlar aldım. Ve bu kararlar pişman olamayacağım büyüklüktelerdi. Nereye varmak istediğimi biliyordum artık. Bu defa yol çabuk bitti. Sonunda eve gelmiştim. Kendi aklımla gelmiştim.