01 Mart 2012

Eski bir gecenin sokağında yürüyorduk. Yalancıktan bir İstanbul sokağında. Yürüdüğümüz yol kadar arkadaştık. Öyle çok yürümüştük ki kelimelerin artık hiçbir şey söylemediğini anladık. Ayak seslerimizden beste yaptık. Devam etmemin sebebi sebepsizce peşlerine takılmamdı. Nereye yürüdüğümü neden yürüdüğümü bilmiyordum artık. Yürüdükçe onlara benzediğimi hissediyordum.Yürüdükçe onlara daha da benzemekten korkuyordum. Kendimden başka kimseye benzemek istemiyordum. Korkum adımlarımı yavaşlattı. Arkalarında kalmıştım. Sonra birden yol Saramago'nun adası gibi ortasından çatladı ve ikiye ayrıldı. Bir adım ilerisi artık derin bir uçurumdu. Daha fazla ilerleyemedim. Arkadaşlarım gözden kaybolmuştu. Tuhaflığı ve açıklanamazlığı bir yana bu ayrılış hoşuma gitmişti. Akıl almaz bir enerjiyle doldum. Arkadaş olmasaydık içimdeki mutluluk kıvılcımının nedenini anlardım. Geldiğimiz yola geri döndüm. Önceden bastığım karelerin üzerlerine basmama oyunu oynadım. Giderken farketmediğim çukura bu defa düşmedim. Kendimi tek başıma daha güvende hissettim. Yol boyunca iç dünyamın el değmemiş taraflarıyla konuştum. Bir sürü yeni kararlar aldım. Ve bu kararlar pişman olamayacağım büyüklüktelerdi. Nereye varmak istediğimi biliyordum artık. Bu defa yol çabuk bitti. Sonunda eve gelmiştim. Kendi aklımla gelmiştim.

2 yorum:

oyumben dedi ki...

Vasıtayla, varış yerinin aynı olması ne garip.

Unknown dedi ki...

aklımdan çıkıp aklıma gidiyorum.