30 Ocak 2012

MAD WORD

 göz yanılgısı yaşamak istiyorum. yukardan nasıl göründüğümü görmek istiyorum






26 Ocak 2012

lüzumsuz bilgiler

bunları biliyor musunuz? bilmeli misiniz? bilmiyorum. benim ilgimi çekti!

 Neden Esneriz: aslında esnemenin ve fizyolojisinin ardında yatan gerçek tam olarak bilinememektedir.ama biliyoruz ki esnemek de gülmek gibi bulaşıcıdır.yani nasıl yemek yiyen birini görünce acıkırsak onun gibi bir şey.esneyen kişinin yüz hatlarında meydana gelen şekillenmenin, diğer insanlar üzerinde esnemeyi teşvik edici bir etki uyandırdığı tahmin ediliyor. bir görüşe göre ilk insanlardan kalma bir davranış. ilkel atalarımız akşamları ateşin etrafında topluca otururken grubun lideri tüm dişerini göstererek esner, oturumu kapatır, artık gecenin başladığı, herkesin sabaha kadar yatması ve hareket etmemesi gerektiği sinyalini verirdi. grubun diğer üyeleri de esneyerek görüş birliği içinde olduklarını beyan ederlerdi. günümüzde esnemenin hiçbir faydası görülmemektedir ve önümüzdeki bir milyon yıl içinde ortadan kalkacağı sanılmaktadır.

 Ortalıkta niçin ölü güvercin görmüyoruz? :genellikle hayvanlar kendilerini ölüme yakın hissettiklerinde ölümü beklemek için bir yerlere gizlenirler. buradaki içgüdü kendilerini güçsüz hissetmeleri nedeniyle bir düşmanla karşılaştıklarında karşı koyamamak ve kaçamamak korkusudur. saklandıları yerde öldükten sonra da vücutları bir şekilde ya da başka hayvanlar tarafından yenilerek yok edilir veya kendi kendilerine çürüyerek toprağa karışırlar.

 Dünyanın dönüşü aniden durursa ne olur? :dünya aniden durursa atmosfer dünyanın dönme hızıyla dönmesine devam ederdi. fren yapmış arabadaki insanlar ve eşyalar gibi, yere, kayalara sabitlenmiş her şey bu hızla ileri fırlar, büyük depremler olur, denizler karalara karışır, hayat yok olurdu ama hiçbir şey uzaya gitmezdi.

İnsan ne kadar uyanık kalabilir? :bunun deneyle ispatlanmış cevabı 264 saat, yani yaklaşık 11 gündür. Randy Garner isimli 17 yaşındaki bir lise öğrencisi 1965 yılında, bir bilim fuarında bu kadar uzun süre uyanık kalarak rekor kırmıştır. dikkatli gözlem altında yapılan diğer deneylerde insanların 8 ila 10 gün uyumadan durabildikleri ve bu sürede zihin, güdü ve anlayış seviyelerinde gittikçe ilerleyen bir konsantrasyon eksikliği dışında tıbbi, fiziksel ve psikolojik olarak ciddi sorunlarla karşılaşmadıkları gözlemlenmiştir.

Loş ışıkta okumak gözü bozar mı? :loş ışıkta okumak gözü yorabilir, göz kaslarının gerilmesine yol açabilir, baş ağrısı yapabilir ama gözde, parlak bir ışıktan daha çok görme bozukluğuna yol açmaz. aşırı okumanın, çok küçük harfleri okumanın, ince işlerle uğraşmanın, zayıf ışığın, televizyon ye yakından bakmanın, kalitesiz güneş gözlüğü kullanmanın da gözün bozulmasıyla ilgisi yoktur.

Niçin üflemek soğutuyor da hohlamak ısıtıyor? :çok sıcak günler hariç vücudumuz, dışarıdaki ortama göre daha sıcaktır. hohladığımızda bu hava ağzımızın aldığı şekilden dolayı genleşmeye uğramadan ve ısısı pek değişmeden dışarı verilir. açıkta, hava ile temesta olan ellerimiz daha soğuk olduğundan, hohladığımız havayı oldukça sıcak hissederler. dudaklarımızı birleştirip hava üflediğimizde, dar bir kanaldan geçerek geniş bir boşluğa çıkan hava genleşir, enerjisinin bir kısmını harcar, sıcaklığında düşüş olur.

22 Ocak 2012


buralarda kar böyleydi



                                                                                 



                                                                  oynadığımız sahne


                        
                                                      kedim intihar etmeye çalışırken



                                                    tamamlayabildiğim son resmim

                                                           

21 Ocak 2012

kim bilir ?

Siz dün gece uyurken günümüzdekinden çok daha ileri bir bilim ve teknolojiye hakim durumdaki bilim adamları evinize girip sizi bayıltmış, sonra da labaratuvara götürüp beyninizi kafatasınızdan çıkartmış ve onu sıvıyla dolu bir fanus içine yerleştirdikten sonra, belli duyum merkezlerine birtakım kablolar takıp, bunları deneysel uyarılar veren makinalara bağlamış olsunlar. Bu makinelerin sıradan günlük bir yaşamın bütün algılarını tamamen tutarlı bir biçimde verebilen çok ileri aygıtlar olduğunu varsayalım.
Şimdi siz uyandığınızda her şeyiyle sıradan, yeni bir güne başladığınıza inanıyorsunuz ama, şimdi oturmuş elinizdeki bu yazıyı okuyor değilsiniz. Gerçekte karşınızda yazı filan da yok. Aslında bu kağıdı tutabilecek elleriniz bile yok, çünkü sizin bir gövdeniz yok. Siz fanus içinde bir beyin olarak tüm bu “normal yaşam” hayallerini, beyninizin uygun yerlerine yerleştirilmiş kablolar aracılığıyla makineye daha önce kaydedilmiş çok ayrıntılı ve tutarlı bir yaşamöyküsü CD’sinden alıyorsunuz. Sizin hiçbir algınız doğru değil, ama böyle olduğunu bilmediğiniz için, görüp duyumladığınız her şeyi doğru zannedip aldanıyorsunuz. Bu öyküye konu olan olayın dün gece gerçekleşmiş olması nasıl mantıksal bir olanaklılıksa, siz bebekken, hatta doğmadan gerçekleşmiş olması da o ölçüde olanaklı. Yani sizin tüm yaşamınız bir düşten, bir aldanmadan ibaret olabilir. Kaldı ki toptan hepimizinki de böyle olabilir ve tüm bir insan ırkı olarak fanus içinde düş gören beyinlerden ibaret olabiliriz….”

Arda Denkel / Bilim, Bilgi ve Kuşku / Cogito Sayı 11

20 Ocak 2012

dinleyelim istedim

her yeni bir alışkanlık

Çarşamba günü tiyatroda bu dönemin son oyununu oynadık. 2 hafta tatilden sonra tekrar başlayacak. Ben devam edebilecek miyim bilmiyorum. Ders çalışmam lazım. Ama bir yandan da tiyatro maceram bitsin istemiyorum. Hayatımın en güzel zamanlarını geçirdim son iki ay. Tiyatro beni tekrar hayata döndürdü. İçimde sakladığım neşeyi hatırlattı bana. Sonsuza kadar hayatımdan çıkmış olmasını düşünmek istemiyorum. Eğer ayarlayabilirsek tatilden sonra haftada bir kez oynamak istiyorum. Hem yeni bir oyun var sırada. Yeni oyun yeni heyecan ve telaş demek benim için. Bazen düşünüyorum bu işe çok mu anlam yüklüyorum diye. Deneyimledim ve bitti, güzel bir anı benim için deyip rahatlamam mı gerekiyor? Yapmam gerekenlere odaklanıp yapmak istediğim şeyi bir kenara mı bırakmalıyım? Ben tiyatrocu değilim eğitim almadım. Hatta amatör olmaya çalışıyorum diyebilirim. Ama içimdeki hevesin iki ayda bitmemiş olması da şaşırtıcı. Mesela bir gün bir yetişkin oyununda oynamak gibi hayaller kuruyorum. Çocuk oyunu da keyifli evet ama daha çok insana hitap edebilecek bir oyunun verdiği tatmini hayal etmek bile beni heyecanlandırıyor. Kimbilir belki bu hayalim gerçek olur ve ben burda onu da yazabilirim.
 Son zamanlarda hep bir şeylere bağlı olmak,bağımlı olmak hakkında kafa yorup duruyorum. Burdaki yazıların bazılarında da bu dertten muzdarip olduğumdan bahsetmişim. Ben bağımlılıklarımdan kurtulmam gerektiğini kendime telkin ederken şimdi de tiyatroya bağımlı olmuşum gibi hissediyorum. Kendinde bunu farkettiğin zaman bu duygu rahatsızlık verici oluyormuş. Kendini kapana kısılmış varlığın bağımlı olduğun şeye bağlıymış gibi hissediyormuşsun. Bu biraz sahip olma arzusunun da sebep olduğu bir duygu galiba. Ne kadar çok şeye sahipsen o kadar güvendeymişsin gibi geliyor. Gerçekte zamanla o sahip oldukların senin sahibin oluveriyor sen farkına bile varmadan. Ve bütün bu karmaşık durumlar da seni en muhteşem duygudan mahrum bırakıyor. ÖZGÜRLÜK. insanın kaybetmekten korktuğu bunca şey varken özgür olması ne mümkün. Sanırım ben de özgürlüğümün eksikliğini hissetmeye başladığım için bu kadar düşünür oldum. Başım ağrımazsa ilaç içmeyeceğim gibi ruhum daralmaya başlamasaydı bu durumun farkına varamayacaktım. Sevdiğim şeylerden bağımı koparmadan bağlılığıma son verirsem özgürleşebilicem. Yine söylüyorum tercih edilmiş bir yalnızlığın tadının başka hiçbir şeyde bulunamayacağı bir gerçek. Ama ben bu gerçeği yaşamaya çok yakın değilim ne yazıkki. önce yalnızlığı sindirmeliyim. Kendime barış çubuğunu uzattım. Sabahları aynaya gülümsüyorum. Neye niçin önem verdiğimi bulmaya çalışıyorum ve hiçbir şeyin benden daha önemli olamayacağını kendime hatırlatıyorum. Bunlar başlangıç için iyi sanırım. Bir de neye odaklanırsan onu kendine çektiğinin güzel bir örneğini daha yaşadım geçen gün. Kitapçıda karşıma  John C. Parkin'in "siktir et" kitabı çıktı. Aldım tabiki (sahip olma duygusuyla değil ama ;) henüz bir kaç sayfa okudum ama kitabın amacı şu, okuyan herkesin önemsediğini düşündüğü her şeyi siktir edebilmesinin ne kadar rahatlatıcı olduğunu anlatmak. İlginç değil mi ? Önemli olduğuna inandığın aslında çok da önemli olmayan şeyleri o an için bile olsa siktir edebilmek kişiyi özgürleştirebilirmiş. Fena fikir değilmiş gibi geldi bana ama korkum kitabın sonunda ya şöyle bir şey yazıyorsa; '200 sayfalık bu kitabı okudunuz ve ne yapmanız gerektiğini anladınız. şimdi bu okuduklarınızı siktir edin!' hayal kırıklığı yaşarım :) Yine de en azından eğlenceli bir kitap olduğu belli. Tavsiyemi ancak okuduktan sonra yapabilirim. Son olarak şunu söylüyorum her yeni bir alışkanlık gelecek yeni bir yıkımın habercisi olabilir. Özgür zihinler diliyorum hepimiz için..





16 Ocak 2012

sakın yapma! içine sıkıntıların girmesine izin verme. her şey bu kadar mutlu giderken teslim etme kendini mutsuzluğa. dağılma, gücenme, özenme. nankörlük hele sakın bulaşma. hayallerin vardı ya onlara sarıl. etrafına bir bak sevgiyle kuşatılmışsın. değerlisin, özenilmişsin. hayat var senin içinde. hala büyüyorsun. büyümek kendi içimizde geçirdiğimiz bir evrim değil midir? zahmetlidir büyümek, kırılgandır. ödülün erişeceğin huzur olacak, inanmalısın! kocaman bir ohh çek şimdi. yaşıyorum de. gülümse. gülümsemenin sihirli bir etkisi vardır hayata. düşünmemen mi lazım? öyleyse durdur bir süre zihnini, dinlendir, yatıştır. böylelikle ruhun terbiye olacaktır. kitap oku. iyi gelir. iyi kitaplar oku ama. eline her geçeni değil. inançlarının kalıcı olmasına diren. her şey güzel olacak diyordun mesela. bunu hep tekrarla.ve şunu unutma sen varsan herkes var sen yoksan hiçkimse yok!

not:yazının altındaki resmi gülümsemen için koydum.biliyorum kedileri çok seversin;)


14 Ocak 2012

jolene

aylardır içine hapsetti bu şarkı beni. dinlemezsem deliriyorum. dinledikçe de deliriyorum. sesini içime çekip, beynime akıtıyorum. sonra dilimden dışarı fırlatıyorum. nerdeyse hergün.
 

yazmalı

okumayı bırakıp yazmalı.durmadan dinlenmeden yazmalı hemde.kim beğenecek diye düşünmeden fütursuzca yazmalı. en mükemmel bir kitabı bile beğenmeyenler bulunabilirken bu sorunun sorulması ne kadar saçma. herkesin bir fikri var. ortak payda bulmak zor. ben bile en mükemmel diye sınıflandırabiliyorsam değersiz bulunması neden imkansız olsun. neyi bilmek istiyorsun? kalemime neler döküleceği neden bu kadar önemli senin için. evrensel bir hayat yaşarken, benzer acılar, aynı sevinçler.. hala neyi merak ediyorsun? bir de ilk cümleleri okurken aklıma geldi. yazdığın bitmeden başa dönüp okumamalı. yarım kalan yazıları da tamamlamaya çalışmamalı. malı malı meli bu kadar koşul varken yazmamalı.
 yazacak bir şeyim yokki benim. neyi yazayım? fikirlerim var evet düşünebiliyorum. duygularım da var hissediyorum. cümle kurmayı da biliyorum. konuşurum anlatırım ama yazamıyorum işte.içimde bıkkınlık,  tembellik, aman sendecilik. hep uyusam. fiziksel ihtiyaçlarımı gidermek için kalksam yaşayabilmem için sonra yine uyusam. ruhum uyuyor zaten. düşüncelerim de uyusun. içimi kaplayan bu huzursuzluğa bir çare bulamıyorum. gülümseyeyim diyorum sık sık. sonra onu da unutuyorum. zaman çok hızlı ilerliyor. boşlukta gibiyim. günler bana değmeden yanımdan geçiveriyor. hep dünde kalıyorum ve dün neresi onu da bilmiyorum. kalbim aşkla dolu ama gülümseyemiyorum. aklım öfke nöbetleri geçiriyor. öfkem nefrete dönüşmeye başladığında korkuyorum. yalnızlığımla yüzleşmeliyim.kendi kendimi besleyebilmeliyim. bırakın ağlıyım. yanımda durup teselli edin beni. neden herkes beni anladığını söylüyor? her şey bu kadar basitse ben niye debeleniyorum? değişime hazırım ama kolay yollardan gelsin. canımı acıtmasın.  (  yazının burasında uyudum evet uyuyakaldım. yarım saat. gelebileceğim son noktadayım )