20 Ocak 2012

her yeni bir alışkanlık

Çarşamba günü tiyatroda bu dönemin son oyununu oynadık. 2 hafta tatilden sonra tekrar başlayacak. Ben devam edebilecek miyim bilmiyorum. Ders çalışmam lazım. Ama bir yandan da tiyatro maceram bitsin istemiyorum. Hayatımın en güzel zamanlarını geçirdim son iki ay. Tiyatro beni tekrar hayata döndürdü. İçimde sakladığım neşeyi hatırlattı bana. Sonsuza kadar hayatımdan çıkmış olmasını düşünmek istemiyorum. Eğer ayarlayabilirsek tatilden sonra haftada bir kez oynamak istiyorum. Hem yeni bir oyun var sırada. Yeni oyun yeni heyecan ve telaş demek benim için. Bazen düşünüyorum bu işe çok mu anlam yüklüyorum diye. Deneyimledim ve bitti, güzel bir anı benim için deyip rahatlamam mı gerekiyor? Yapmam gerekenlere odaklanıp yapmak istediğim şeyi bir kenara mı bırakmalıyım? Ben tiyatrocu değilim eğitim almadım. Hatta amatör olmaya çalışıyorum diyebilirim. Ama içimdeki hevesin iki ayda bitmemiş olması da şaşırtıcı. Mesela bir gün bir yetişkin oyununda oynamak gibi hayaller kuruyorum. Çocuk oyunu da keyifli evet ama daha çok insana hitap edebilecek bir oyunun verdiği tatmini hayal etmek bile beni heyecanlandırıyor. Kimbilir belki bu hayalim gerçek olur ve ben burda onu da yazabilirim.
 Son zamanlarda hep bir şeylere bağlı olmak,bağımlı olmak hakkında kafa yorup duruyorum. Burdaki yazıların bazılarında da bu dertten muzdarip olduğumdan bahsetmişim. Ben bağımlılıklarımdan kurtulmam gerektiğini kendime telkin ederken şimdi de tiyatroya bağımlı olmuşum gibi hissediyorum. Kendinde bunu farkettiğin zaman bu duygu rahatsızlık verici oluyormuş. Kendini kapana kısılmış varlığın bağımlı olduğun şeye bağlıymış gibi hissediyormuşsun. Bu biraz sahip olma arzusunun da sebep olduğu bir duygu galiba. Ne kadar çok şeye sahipsen o kadar güvendeymişsin gibi geliyor. Gerçekte zamanla o sahip oldukların senin sahibin oluveriyor sen farkına bile varmadan. Ve bütün bu karmaşık durumlar da seni en muhteşem duygudan mahrum bırakıyor. ÖZGÜRLÜK. insanın kaybetmekten korktuğu bunca şey varken özgür olması ne mümkün. Sanırım ben de özgürlüğümün eksikliğini hissetmeye başladığım için bu kadar düşünür oldum. Başım ağrımazsa ilaç içmeyeceğim gibi ruhum daralmaya başlamasaydı bu durumun farkına varamayacaktım. Sevdiğim şeylerden bağımı koparmadan bağlılığıma son verirsem özgürleşebilicem. Yine söylüyorum tercih edilmiş bir yalnızlığın tadının başka hiçbir şeyde bulunamayacağı bir gerçek. Ama ben bu gerçeği yaşamaya çok yakın değilim ne yazıkki. önce yalnızlığı sindirmeliyim. Kendime barış çubuğunu uzattım. Sabahları aynaya gülümsüyorum. Neye niçin önem verdiğimi bulmaya çalışıyorum ve hiçbir şeyin benden daha önemli olamayacağını kendime hatırlatıyorum. Bunlar başlangıç için iyi sanırım. Bir de neye odaklanırsan onu kendine çektiğinin güzel bir örneğini daha yaşadım geçen gün. Kitapçıda karşıma  John C. Parkin'in "siktir et" kitabı çıktı. Aldım tabiki (sahip olma duygusuyla değil ama ;) henüz bir kaç sayfa okudum ama kitabın amacı şu, okuyan herkesin önemsediğini düşündüğü her şeyi siktir edebilmesinin ne kadar rahatlatıcı olduğunu anlatmak. İlginç değil mi ? Önemli olduğuna inandığın aslında çok da önemli olmayan şeyleri o an için bile olsa siktir edebilmek kişiyi özgürleştirebilirmiş. Fena fikir değilmiş gibi geldi bana ama korkum kitabın sonunda ya şöyle bir şey yazıyorsa; '200 sayfalık bu kitabı okudunuz ve ne yapmanız gerektiğini anladınız. şimdi bu okuduklarınızı siktir edin!' hayal kırıklığı yaşarım :) Yine de en azından eğlenceli bir kitap olduğu belli. Tavsiyemi ancak okuduktan sonra yapabilirim. Son olarak şunu söylüyorum her yeni bir alışkanlık gelecek yeni bir yıkımın habercisi olabilir. Özgür zihinler diliyorum hepimiz için..





Hiç yorum yok: