"Hani; her gün sabahına uyananların dışında kimsenin *ikine sallamadığı kasabalar vardır, girişinde koca tabelalarla "kasabamıza hoş geldiniz" yazan... Sen saatte 100 km hızla A şehrinden B şehrine giden bi' araçla içinden geçerken; bir dakika bile dolmadan hem hoş gelmiş hem de hoş gitmiş olursun. Çünkü 1 km önce sana "hoş geldin" deme ihtiyacı duyan dangalak, çıkışa da "hoşçakalın" yazdırmıştır sırıtarak.İşte bizim hayat diye kodladığımız zavallılık da böyle bi' şeydir Perihan. Sen "tamam bu sefer buldum" dediğin anda, o çoktan çıkıp gitmiş olur arka kapıdan.Ha, unutmadan;Tabakla ağzım arasındaki yolda bir gıdım tarator daima gökyüzüne damlıyor, o yüzden gökyüzünde çürümüş yoğurt lekeleri var Perihan, o yüzden gökyüzünde kolumun çarpıp devirdiği kadehlerden kalma ağır bi' anason kokusu. Ve bu kokuşmuş göğün altında; '...tombul bir dulun bira kokulu ağzı ensemde soluklanırken; yaban kedisi kürkünün içinde; soluk yüzü, siyah saçı ve uzunca burnu ile bir Kürk Mantolu Madonnayla hiç göz göze gelemeyeceğim ben...' İşte sırf bu yüzden sen keman çalmayı bilmiyorsun, hiçbir yağmur da ıslatamıyor o biçimini bilmediğim saçlarını ve ben de arındıkça kirletmek istiyorum bu cinayet mahalinden hallice dünyayı...Bir de Perihan; ölmek iki ihtimalin orta yerinde bilinçsizce kalakalmaktır belki de, belki de bir düşevren, istek ve olmayışlıkla kurulu bir eşitsizlikte... Halının üstünde bir parça alüminyum folyo ve iğnesi çoktan pas tutmuş bir şırınga gözüne iliştiğinde;Bingo! Hayat denen ibne karşındadır artık, hem de o kıllı, kocaman götüyle.O an, "nihayet bitti" dersin Perihan.Ve/fakat"nihayet bitti" dediğin anda aniden kendini yenileyen bu hüsran,tutup kaldırırmış gibi yerden hiçliğini, bi' zırıltı ya da hiç gidilmemiş bir yerin kadraja güzel sığmış resimleri gibi koca bi' talan başlatır belleğinde.(ve) Üşümüş ellerini alıp titreyen ellerinin içine, yeni bir gidişe hazırlar seni, o "nihayet bitti" denilecek anlar hiç tükenmesin diye...
İşte böyle Perihan, herkesin Mariası kendine Pudermiş anladım. Ve tamam itiraf ediyorum; ben ne zaman rakının bokunu çıkarsam önüme gelene Perihan diye sarılıyorum, ama Allah belâmı versin ki Perihan kimdir, necidir inan hiç bilmiyorum. Bir de ben nasıl böyle eşiğe sıçıp kaçan kediden bile bi' hüzün çıkaracak manyak oldum, bir türlü anlamıyorum.Son olarak; Pavase iyi demiş Perihan;sırf *iktiri çekip gidebilmenin tadına varmak için de olsa "herkesin bir evi olmalıdır" ve güneş göğün sahnesinden çekilip gidince her gece, yağmur yağmalıdır şehirlere; sırf herkes boşaltıp sokakları evinde geberebilsin diye,yağmur yağmalıdır bizim gibi çulsuzların üzerine..."
not: kim yazmış bilmiyorum. Bir de neden bilmiyorum ama bilmeyi çok istiyorum.Her yerde paylaşmaya doyamıyorum,okumaya da.
14 yorum:
Bir gün ben de bir şişe şarabı tek başıma içeceğim, geçeceğim pc nin karşısına, kim bilir kime neler anlatacağım.
eminim ne samimi şeyler çıkacaktır. iyi fikir ben de yapmalıyım bunu ;)
Bence kasabanın girişindeki tabelalarda "Hoş Geldin!" yerine "Niye Geldin?" gibi interaktif yaklaşımlar olmalı. Sen cevabı bulana kadar başka bir kasabanın sorusuna çarpmalısın. Hmm. İlginç.
Kimin bu yazı yahu, "livingman"'ın de değil sanırım, sen oraya yorum düşmüşsün gördüm ama :D
sen de merak ettin, çünkü senin de tabakla ağzın arasındaki yolda bir gıdım tarator gökyüzüne damlıyor ve etraf anason kokuyor değil mi ;)
ve oyumben her kasabada sorular olsa hepsi de zor olsa. çok ilginç.
yahu bir aradan sonra yine geldim, bu yazı yine bulaştırdı tabagına aklımı :)
bir aradan sonra geldiğin için oldu o biliyorum ben :)
Perihan gelmedi hala ? Gelmeyecek mi ki ? Bekleyişimiz boşa,tabağımız boşa mı...
Tabağım dolu ama bekleyişim boşa galiba
Ah Perihan ah :)
Hala yok
Adı batasıca Perihan, gramerine,syntaxine tüküreyim, semantik sarsınlar onu.
Saygıyla,
Aylak
Gelmezsen gelme perihan
Yorum Gönder